29 Ekim 2011 Cumartesi

29 Ekim Şiir

Cumhuriyet Bayramı
Ay-yıldızlı bayrağım,
Semaları donatmış.
Bugün bayram var diye,
Şafak erkenden atmış.
Yüksek tanklar süslemiş,
Caddeleri, yolları.
Bugün gözler ilerde,
Bugün başlar yukarı.

Akın akın insanlar,
Meydanlara koşuyor.
Bugün bayram var diye,
Bütün millet coşuyor.

Bu güzel Cumhuriyet,
Devletimin temeli.
El üstünde yaşatmak,
Hepimizin emeli.

İ. Hakkı TALAS

Cumhuriyet Marşı

Cumhuriyet, cumhuriyet, en güzel şey hürriyet
Nice zahmet, nice emek verdi sana bu millet !
Gazimin sen en büyük yadigarısın bana
... Nice zahmet, nice emek verdi sana bu millet !
Dalgalansın her tarafta şanlı Türk'ün bayrağı
Korumaktır ve yüceltmek azmimiz bu toprağı !
Bu vatan hiç sensiz olmaz, ey güzel cumhuriyet
Milletim öyle demiştir ; ya ölüm, ya hürriyet

11 Eylül 2011 Pazar

30 AĞUSTOS

Bugün güneş sevinçli, gülümsüyor yurduma,
Vatanı saran düşman ermiş muradına,
Bakın nasıl kaçıyor hiç bakmadan ardına,
Zafer Türk milletinin, kavuştu öz yurduna.

Dört yıl gece gündüz savaşmıştık durmadan,
Rahat nefes almadık vatanım kurtulmadan,
Önümüzde altın saçlı ay bakışlı kumandan,
Düşmanları mahvettik silahımız olmadan.

Kadın, erkek yanyana, taş, değnek, kürek ile,
Düşmanları kovarken tepeler geldi dile,
Ölüm korkusu yoktu, ölürken bile bile,
İşte bu ruh bizleri destan etmiş dillere.

Nazile DEMİR

30 AĞUSTOS

Kocatepe'nin büyük düşünceleri,
Doğuyor kalplere aydınlık, zamanlı.
Uyku tutar mı ağustos geceleri,
Bu ay cümle fetihlerle heyecanlı,
Heyecanlı hey.

Mustafa Kemâl'in dudağında eli,
Gözlerine vurmuş vaktin en güzeli.
Bu dağlar, askeri deli eder deli.
Vermiş omuz omza destanlı destanlı,
Destanlı hey.

Hazır ol vaktinde şafaklar!
Hazır, yürümeye topraklar,
Tepe tepe kımıldanıyor...

Endişeli, uzakların benzi uçuk,
Düşman, düşman ama çocuk kadar küçük.
Yirmi altı ağustos, saat beş buçuk.
Dram, Dumlupınar'da başlıyor, kanlı,
Alkanlı hey.

Mustafa Necati KARAER

15 Ağustos 2011 Pazartesi

MUSTAFA KEMAL

Dağ başını efkâr almış,
gümüş dere durmaz ağlar,
gözyaşından kana kesmiş gözlerim,
ben ağlarım, çayır ağlar, çimen ağlar,
ağlar, ağlar, cihan ağlar.
Mızıkalar iniler, ırlam ırlam dövülür,
altmış üç ilimiz, altmış üç yetim,
yıllar gelir geçer, kuşlar gelir geçer,
her geçen seni bizden parça parça götürür,
Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.

Diz dövdüm,
gözlerim şavkı aktı Sakarya'nın suyuna,
Sakarya'nın suları nâmın söyleşir.
Hemşehrim Sakarya, öksüz Sakarya.
Ankara'dan uçan kuşlar,
Kemal'im der günler günü çağrışır,
kahrolur bulutlara karışır,
gök bulut, yaşmak bulut,
uca dağlar, dev boyunlu morca dağlar
divan durmuş bekleşir,
Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.

Nasıl böyle varıp geldin, hoşgeldin,
çıngı kaymış yalazlanmış gözlerin,
şol yüzünde güneş südü sıcaklık,
ellerinden öperim, Mustafa Kemal.
Senin dalın, yaprağın, biz, senin fidanların,
biz bunları yapmadık,
sen elbette bilirsin, bilirsin Mustafa Kemal.
Elsiz, ayaksız bir yeşil yılan,
yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal.
Hani bir vakitler Kubilay'ı kestiler,
çün buyurdun kesenleri astılar,
sen uyudun asılanlar dirildi,
Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.

Karalar kuşanmış, Karadeniz akmam diyor,
dokunmayın, ağlamaktan bıkmam diyor,
bu gece kıyamet gecesi, bu vapur Bandırma vapuru,
yattığı yer nur olsun Mustafa Kemal,
ben ölümden korkmam diyor,
korkmam diyen dilleri toz oldu, toprak oldu,
değirmen döndü dolandı, yıllar oldu,
bir kusur işledik bağışlar mı kimbilir,
o bize öğretmedi kazan kaldırmasını,
günahı vebali öğretenin boynuna,
erdirip oldurana ana avrat sövmesini,
yüreğim kırıldı kanım kurudu,
var git Karadeniz var git başımdan,
mızıka çalındı düğün mü sandın,
bir yol koyup gideni gelir mi sandın,
Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.

Ankara'nın taşına bak,
tut ki baktım, uzar gider efkârım,
çayır ağlar, çimen ağlar, ben ağlarım,
gözlerimin yaşına bak,
Ankara Kalesi'nde, Rasattepe'de
bir akça şahan gezer dolanır,
yaşın yaşın mezarını aranır,
şu dünyanın işine bak,
Mustafa'm, Mustafa Kemal'im...

Attila İLHAN

27 Mayıs 2011 Cuma

İçtik elhamdülillah

Haktan gelen şerbeti
İçtik Elhamdülillah
Şu karşıki dağları
Aştık Elhamdülillah

Allah Allah Allah Allah
Elhamdülillah

Kuru idik yaş olduk
Kanatlandık kuş olduk hu hu

Şu bahar geldi geri
Göçtük Elhamdülillah
Yunus miskin çiğ idik
Piştik Elhamdülillah

Yunus Emre

Gel gör beni aşk neyledi

Ben yürürem yane yane
Aşk boyadı beni kane
Ne akilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi

Gel gör beni beni aşk neyledi
Derde giriftar eyledi
Gel gör beni beni aşk neyledi
Gel gör beni aşk neyledi

Gâh eserim yeller gibi
Gâh tozarım yollar gibi
Gâh coşarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi

Gel gör beni beni aşk neyledi
Derde giriftar eyledi
Gel gör beni beni aşk neyledi
Gel gör beni aşk neyledi

Ben yunusu bi'çareyim
Dost elinden avareyim
Baştan ayağa yareyim
Gel gör beni aşk neyledi

Gel gör beni beni aşk neyledi
Derde giriftar eyledi
Gel gör beni beni aşk neyledi
Gel gör beni aşk neyledi

Yunus Emre

21 Mayıs 2011 Cumartesi

19 MAYIS GENÇLİK MARŞI

Bir şerefli milletin şanlı çocuklarıyız.
Kalplerimiz, nabzımız, vatan diyerek atar.
Ayrılmadan yürürüz, aynı yolda erkek, kız.
Ruhumuzda ateş var, göğsümüzde iman var...

Vücudumuz yay gibi, bacaklarımız çevik,
Kalplerde cumhuriyet, başımızdadır bayrak,
Bir emanet taşırız, Ata'mıza söz verdik.
Kuvvetimizi, gücümüzü, kanımızdadır kaynak...

Bilgi ile sporu, yürütürüz atbaşı,
Çalışkanlık, çeviklik atalardan mirastır.
Türk olmanın amacı kazanmaktır savaşı...
Bize ülkü yaraşır, bize hamle yaraşır.

19 Mayıs bizim en kutsal bayramımız.
Tarihlerde var mıdır, böyle bir günün eşi ?
Bu pınardan içiyor, alıyoruz kuvvet, hız,
Bu ocaktan yakıyor bütün gençlik ateşi...

İ. Hakkı TALAS

ŞU SONSUZ KOŞU

Samsun'a ayak basmış Kahraman bugün,
Çayır, çimen yeşermiş zafer yolunda
Davul zurna sesinde şahlanır düğün,
Gönlüm coşup öter bir bahar dalında.

Ata'nın rüyasına gelincikler sun,
Emek bahçelerinin güzel gülünü...
Biz sonsuz bir sabahtayız... O uyusun,
Sevincimiz coşturur O'nun gönlünü.

Nasıl çıkmış bir sabah Samsun'dan yola,
Dağlardan dağlara o zafer türküsü,
Şahlanıp bayrak çekmiş her eski kola,
Taze bir bahar açmış yurdun gözünü.

Al bayrağın Ankara Kalesi'nde hür,
Dalgalanmakta altın bir çağa doğru,
Yeni kahramanlar kol kol, boy boy yürür,
Şu karlı dağlardaki bayrağa doğru.

On dokuz Mayıs'ın hür başına çelenk,
Kiraz mevsimi, gençlik ay'ı, gül ay'ı,
Bir bahar bahçesinde gönüller renk renk,
Şu sonsuz koşuya bak, sarmış yaylayı.

Ceyhun Atuf KANSU

19 Mayıs

Şiddetle gelmişti, dört yandan vurgun,
Hem bıkkındı millet, hem de çok yorgun.
Kimi gafletteydi, kimisi dargın,
Bir sen uyanıktın, bir sen Atatürk.

İstanbuldan kalktın, Samsuna vardın,
Sonra Erzurumda otağı kurdun.
Kanayan yarayı, Sivasta sardın,
Amasyadan emir ver, sen Atatürk.

Ondokuz Mayıstır, doğum günümüz,
Yayıldı dünyaya Türklük ünümüz.
Gençliğe armağan, bu düğünümüz,
Mutlu kutlanıyor bil, sen Atatürk.

Devlet millet için vardır. diyordun,
Millet vatan için var biliyordun.
Uğruna can feda, bir ülke kurdun,
Onunla bir ömür sür, sen Atatürk.

Her Ondokuz Mayıs, anarız seni.
Kulluktan kurtulduk, olduk medeni.
Bu pırıltıların, sensin nedeni,
Kaldırıp başını, görsen Atatürk.

Hüseyin Celep

28 Nisan 2011 Perşembe

Ay Yüzlüm

Seni koruyan o yağmur bulutu,
Özledi seni, neredesin ?
Kabenin yanındaki o çocuk,
Özledi seni, neredesin ?

Nerdesin ay yüzlüm ?
Nerdesin nur yüzlüm ?
Nerdesin gül yüzlüm ?
Nerdesin sultanım ?

Gözler hep yollarda,
İsmin dudaklarda,
Ümmetin çok zorda,
Nerdesin sultanım ?

Aşkınla çok yandık,
Yandık ve kül olduk,
Sana çok susadık,
Nerdesin sultanım ?

Ağlıyor hâlâ,
Üzerinde vaaz verdigin o kutlu ağaç,
Ümmetin şu an sana çok muhtaç,
Gözler kapıda, neredesin ?

Nerdesin ay yüzlüm ?
Nerdesin nur yüzlüm ?
Nerdesin gül yüzlüm ?
Nerdesin sultanım ?

Gözler hep yollarda,
İsmin dudaklarda,
Ümmetin çok zorda,
Nerdesin sultanım ?

Aşkınla çok yandık,
Yandık ve kül olduk,
Sana çok susadık,
Nerdesin sultanım

taha

22 Nisan 2011 Cuma

Sarı Saçlım Mavi Gözlüm

Sana hasret sana vurgun gönlümüz
Neredesin mavi gözlüm
Nerde nerde nerdesin dost
Bu gemi bu karadeniz
Sarı saçlım mavi gözlüm
Nerde nerde nerdesin dost

Ararım izini dolmabahçeden
Bir daha dönmezmi bu yola giden
İçimde sen, gözümde sen
Sarı saçlım mavi gözlüm
Nerde nerde nerdesin dost

Bulutlar terinden, dağlar kokundan
Sarhoştur sevdiğim mahsuni bundan
Bir daha gel, gel samsundan
Sarı saçlım mavi gözlüm
Nerde nerde nerdesin dost

aşık mahsuni şerif

1 Nisan 2011 Cuma

ATATÜRKE AĞIT

Ağlayalım Atatürk’e,
Bütün dünya kan ağladı.
Süleyman olmuştu mülke,
Geldi ecel, can ağladı.

Doğu, batı, cenup, şimal
Aman Tanrı bu nasıl hal?
Atatürk’e erdi zeval,
Memur, mebusan ağladı.

Atatürk’ün eserleri,
Söylenecek bundan geri,
Bütün dünyanın her yeri,
Ah çekti, vatan ağladı.

Fabrikalar icat etti,
Atalığın ispat etti,
Varlığın Türk’e terketti,
Döndü çarh, devran ağladı.

Bu ne kuvvet, bu ne kudret,
Varıdı bunda bir hikmet,
Bütün Türkler, İnönü İsmet,
Gözlerinden kan ağladı.

Tiren hattı, tayyareler.
Türkler giydi hep karalar,
Semerkant’la Buharalar,
İşitti her yan ağladı.

Siz sağ olun Türk gençleri,
Çalışanlar kalmaz geri,
Mareşal’in askerleri,
Ordular, teğmen ağladı.

Zannetme ağlayan gülmez,
Aslan yatağı boş kalmaz.
Yalınız gidenler gelmez;
Her gelen insan ağladı.

Uzatma Veysel bu sözü,
Dayanmaz herkesin özü,
Koruyalım yurdumuzu,
Dost değil, düşman ağladı.

Aşık Veysel ŞATIROĞLU

2 Mart 2011 Çarşamba

SECDE ANI

Sen insanoğlu neye tapar oldun,
Senin yerin tabbinin gölgesidir,
Onun rahmetiyle yaşadığını bilmez misin?
Ona en yakın olduğun an secde anındır.

Sakın önem verme dünya malına,
Arkanı dön de bak fukaranın halına,
Şükür eyle rabbine sadakanla namazınla,
Ona en yakın olduğun an secde ettiğin anındır.

Rabbin muhtaç değil uykuya,
Seni iki cihanda mutluluğu anlaya,
Ona hala nasıl şükretmeye,
Ona en yakın olduğun an secdeye kapandığın anındır.

Eğer bakmaz isen harama,
Zekatın veli nimettir yoksula,
Ertesi günün belli değil hatırlasana,
Ona en yakın olduğun an secdeye vardığın anındır.

Dua der peygamber “müminin silahı”,
Dile ondan eşini işini aşını,
Sakın düşünme kabul olmayacağını,
Mutlak kabul olan dua secde halinde yapılan duadır.

Ona yakın olmak için ne gerek semaya çıkmaya,
O her an seninle her yerde,
Bir vakit canın ferahlık istediğinde,
Ona en yakın olduğun an secde ettin anındır.

Volkan ın sözleri bu kadarına kafi
Düşünüp ibret alalım ey ahali
Şu üç günlük dünya hepten fuzuli
Ona en yakın olduğun an secde anındır.

Volkan DİLMAÇ

28 Şubat 2011 Pazartesi

NE MUTLU BANA ÖZÜRLÜYÜM

Ne mutlu bana özürlüyüm,
Hayata umutla, azimle bakıyorum

Ne mutlu bana özürlüyüm,
Yapacaklarım sınırlı ama ufkum geniş

Ne mutlu bana özürlüyüm,
Bir hedefim var ve o hedef için yaşıyorum

Ne mutlu bana özürlüyüm,
İstediğim her işi yapabiliyorum

Ne mutlu bana özürlüyüm,
Üzülmeden yaşıyorum
Kim bilir belki de buna mecburum

Ne mutlu bana özürlüyüm
Düşünmüyorum artık beni dışlarlar diye

Ne mutlu bana özürlüyüm,
Yardım almadan yaşıyorum

VOLKAN DİLMAÇ

1 Şubat 2011 Salı

beyit

gönül yap yıkmağa cehd etme abad olmak istersen
beyim sahib-eser ol hayr ile yad olmak istersen

talib

28 Ocak 2011 Cuma

Duydum ki Bizi Bırakmaya Azmediyorsun Etme

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme

Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme

Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme

Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme

Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme

Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme

Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mavediyorsun etme

Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme

İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme

Mevlana Celaleddin Rumi

kazak şiiri

kazak türkçesi
Mahabbatpen jaratkan adamzattı
Sen de süy Allanı janan tetti
Adamzattın berin süy bavrım dep
Jane hak joli osı dep ediletti

anadolu türkçesi
Allah insanı muhabbetle yarattığı için
Sen de o Allahı canından tatlı sev
İnsanların hepsini kardeşim! diye sev
Hak yolu budur diye (insanlararasında) adaleti gözet

Abay Kunanbayev

PEYĞƏ MBƏ RİMİZ

Yolunun yolçusuyuq, ey ulu Peyğə mbə rimiz,
Adı şə fqə tlə , işıqla dolu Peyğə mbə rimiz.

Qurumuş torpağa bir an toxunarkə n nə fə si,
Gülə döndə rdi o saə t kolu Peyğə mbə rimiz.

Bu da bir möcüzə ! Meydan oxuyarkə n sağa sol,
Sağa döndə rdi imansız solu Peyğə mbə rimiz.

Ulu Qurani-Kə rimdə n gözümüz aldı işıq,
Bizə göstə rdi müdam düz yolu Peyğə mbə rimiz.

Bulub haqqın yolunu Bə xtiyar oldum necə mə n,
Belə zə ngin elə di yoxsulu Peyğə mbə rimiz.

Bahtiyar Vahapzade(azeri şair)

Şair Çocuğun Sabah Duası

Şair Çocuğun Sabah Duası
Allahım ne olur böyle her gün
Gökyüzü masmavi
Hava sımsıcak olsun
Beşparmak dağlarının ötesinden
Güneş evimize annem gibi doğsun
Arınmış sevinçlerle dudaklarımız
Öpsün ışıkta titreşen çiçekleri
Yün iğirsin nineler
Emzirsin nur topu bebekleri anneler
Kırlangıçlar sallasın beşikleri

Allahım ne olur aklımız
Sokakta serseri köpek taşlamasın
Su gibi bilelim derslerimizi
Öğretmen bir gün de
Derse tokatla başlamasın

Allahım ne olur Ay yıldızın gölgesinde özgür
Yaşayalım bir ömür boyunca mutlu
Toroslardan esen yelde olsun ana sütümüz
Tanrım ne olur resmi olsun gülsün bugün
Bize sert bakmasın Atatürk'ümüz

Allahım ne olur bir ömür boyu
Gönül yanığı türküler söylesin çobanlarımız
Unutulsun tarla tarla yeşeren sızılarımız
Hora tepsin halay çeksin oğlaklar
Kaval çalsın kuzularımız

Allahım ne olur ulu aydınlıklarla
Uçur bizi iri çiçeklerin gönlüne mutlu
Dağdan dağa savrulsun kelebek tozlarımız
Anaç tavuklar açsın kapımızı
Çalar saat gibi vaktinde ötsün
Uyku sersemi horozlarımız

Ku ku diye kuğusun güvercinler
Uçadursun uçaklarında yusufçuklar
Güzel türküler söylesin saksağan
Ve bizi korkutmasın
Tünelden tren çıkarcasına
Yuvasından önümüze davetsiz çıkan
Serseri kara yılan

osman türkay(kktcli şair)

27 Ocak 2011 Perşembe

Oğuz Oğulları

Asyanın ortasında Oğuz oğulları
Avrupanın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz, batıda yine biz
Nerede olsa, ne olsa kendimizi biliriz.
Hep insanlar kendilerini bilseler,
Bilinir o zaman ki hep biziz.
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılmış gözlerdeki gafletten perde,
Dünya o zaman görecek hakikat nerede?
Hakikat nerede?

atatürk

İnsan

Gelenler adamdı, buldukları insandı
İnsan yalnız Allah'nın yarattığı mâhluk
İnsan mâhluktan, adam insandan çıktı.
Allah'nın insanı yer ve içer.
İnsanın adamı düşünür ve yaratır

atatürk

Tuna

Gafil hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu,
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak
Dinleyin sesini doğan tarihin
Aydınlıkta karaltılı şafak
Yalan tarihi gömüp doğru tarihe gidin!

Nehirlerdir Türkün şaşmaz yol mühendisleri
Her nehir Türk'ü bilir her nehri
Tuna'nın da kıyısından gitti eski türk
Geçti eski Türk Tunayı da yararak
Kaç defa, hangi defa? Sormayınız nafile.
Bilmez tarih bile.
Tarih çocuk güdük tarih güdük
Sökün büyük, pek büyük.
Sayılmaz, sayılmaz bu sökün
O kadar çok Tunadan geçtiği günler Türkün.
Tunanın yalnız üst ve alt illeri değil,
Tunanın üstü de altı da yer.
Dipdiri ve ölmez bir Türk vatanıdır.
Tunanın üstünü yaptı vatan Türk
Bakarak, akarak, yararak geçti
Tunanın altını kabristan yaptı.
Tunayla ruh oldu dipte yatan Türk.
Tunanın sisden ve güneşten yorganı.
Topraktan ve çakıldan yatağı ile
Akıyor "Türk'e vatanım" diye.
Derindir görünmez Tunanın dibi
Türk coşkun Tuna gibi, Tuna coşkun Türk gibi.

Tuna yalnız vatan değil, yeni ufuklara
Türk'ü götüren eski bir Tuna
Adam da ilk adamdır.
Adam ile yaratıcı
"Yaradan" dediğimiz yaratan adamdı.
İnsanlar tazelenir, mekanlar ihtiyarlar.
Nesiller kaynaşıyor, coğrafya küçülüyor
Bırakılan yer göçtü.
Bırakana göç düştü.
Adamlar: "Haydin" dedi.
Alpler "Hoş geldin" dedi.

mustafa kemal atatürk

Kaside-i İstibdat Yahut Kırmızı İzler

Bir köhne kadit parçası, bir çehrei menhus,
Zulmetler içinde mütereddit, mütelâşi,
Daim mütefekkir görünen, kendine mahsus
Efkârı sakimane ile âleme karşı
Ateş saçarak etmede her gün bizi tehdit,
Âmali harisanesini eyledi tezyit...
Gördükçe bu mazlumlarını, sinesi mağrur,
Tırnaklarını aileler kalbine saplar;
Mağdurlarının her biri bir kûşede ağlar,
Katlandı vatan görmeğe evlâdını makhur...
Birçoklarımız mahpes-ü menfada süründük.
Ey gazii mecruhu vega dideye döndük.
Ey kanlı eliyle vatan âmaline hail,
Ey enmilei sürbu cinayata delâil
Teşkil eden ey köhne kadit, katili efkâr,
Ey katili şübbanı vatan, katili ahrar,
Ey varlığı bir millet için bâdii zillet.
Ey çehresi ifrite veren dehşeti vahşet,
Zindanları, menfaları, mahpesleri doldur,
Ziniciri esaretle bütün hisleri dondur.
Tesmimi nefes, nefyi ebet, sonra denizler..
Her girdiğin evlerde durur kırmızı izler...
Kâbusi hiyanetle vatan can çekişirken
Âtimizi dendanı harisin kemirirken
Bir gün Rumeli dağları envara boyandı;
Hürriyetin enfası ile herkes uyandı.

Mustafa Kemal atatürk

Hayat Serenadı

Hayat kısadır,
Biraz hayal,
Biraz aşk
Ve sonra Allahaısmarladık.

Diğeri de :
Hayat boştur.
Biraz kin

atatürk

Beşike Hâdisesi İçin

Çıkıyor gönüllere istimdadı
Sâmiamda vatanın feryâdı
Çıkıyor gönüllere istimdadı
Yaralı bir ananın evlâdı
Etmesin mi anaya imdadı?

Rumeli can veriyor yok mu ilaç.
Edelim sıhhatini istimzaç;
Etmeyelim kimseyi izaç?

Zırhlılar her yeri tehdit ediyor,
Makedonya bunu tes'it ediyor.
İnkırazı bize teyit ediyor.

Yemenin purişi malumu cihan
Ne için eyledi millet isyân?
Zulme ister mi bu yoldan burhan
Turuşkalar bile aldı meydan

Hani kânun-u adaâlet nerede?
Mülk-ü millette himâye saadet nerede?
Haricen mülk-ü himaye nerede?
Bizde evvelki şecaat nerede?

Gelse Ertuğrul şöhret-i pervas
Eder elbette tahayyür ibraz
Vatanın feyzine kâdir olamaz
Yeniden fethine verseydi cevâz...

Yıldırım görse şu ahvâlimizi
Ateş kahrı yakar hâlimizi,
Af eder mi bizim efâlimizi,
Mahveder cumle-i emsâlimizi,

Ey büyük Fâtih'i İstanbul'un...
Bu revş olmadı mı makbulün
Sây ile toplanılan mahsulün
Berhava oldu fakat meçhulün...

Yazık oldu Vatana âh yazık...
Her ağızdan çıkıyor: Eyvâh yazık!..
Acısın bizlere, âh yazık!

Mustafa Kemal

Hakikat Nerede?

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

Asya'nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa'nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Hakikat nerede?

Mustafa Kemal ATATÜRK

Bir Askerin Mezarına

Şurada, kabrin üzerinde konulmuş bir,
Beyaz taş var, onun altında bayraklar
Temevvüç ederken, kelleler uçuşurken...
Celâdeti tâbân olurken aldığı cerîhai mevt
İle bu âlemi hîçîye vedâ etmiş bir
Asker yatıyor...
Onun hâbı istirahate çekildiği şu
Makberin üzerine rüfekası eşki teessür döktüler.
Kadınlar dümü rizi mâtem oldular. İhtiyarlar
Nâle eylediler, çocuklar ağladılar.
Şu söğüt ağacının nim setreylediği senin
Mezarın üzerine bir zırh başlık ile kılıç hak,
Olunmuştur. İşte orası o kahramanı muhteremin
Câyi istirahatidir. Ne mutlu ki, hâki pâye vatan
Ona nâilini intizar olmuş!...

Mustafa Kemal ATATÜRK

Zulmü Alkışlayamam

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı,hatta boğarım!...
-Boğamazsın ki!
-Hiçolmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördümmü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticanın şu sizin lehçede ma'nası bu mu?

Mehmet Akif Ersoy

OSMANLI PADİŞAHLARININ YAZDIĞI BEYİTLER

Biz bülbül-i muhrik-demi gülzâr-ı firâkız
Âteş kesilür geçse sabâ gülşenimizden
Sultan II Selim (Sarı Selim)

Ey Muhibbî, âşık oldur, derd-i yârı hoş göre
Dertten kurtulmasın kim, derdine dermân arar
Kânûnî Sultan Süleyman

Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek
Yavuz Sultan Selim

Milletimde ihtilâf ü tefrika endîşesi
Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni
İttihâdken savlet-i a’dâyı def’e çâremiz,
İttihâd etmezse millet dağ-dâr eyler beni
Yavuz Sultan Selim

Külahın sat da harceyle, müdâhin olma bir ferde
Cihanda kelle sağolsun, külâh eksik değil merde
Necîb (Sultan III Ahmed)

Ekmiyen biçmedi bu mezrada velhâsıl
Kime lâzımsa ekmek, ona lâzım ekmek!
Necîb (Sultan III Ahmed)

Cevr-i dilber, ta’n-ı düşmen, sûz-i firkat, za’f-ı dil
Dürlü dürlü derd için halketmiş Allah’ım beni
Fatih Sultan Mehmed

Sanma şâhım / herkesi sen / sâdıkâne / yâr olur
Herkesi sen / dost mu sandın / belki ol / ağyâr olur
Sâdıkâne / belki ol / âlemde bir / serdâr olur
Yâr olur / ağyâr olur / serdâr olur/ dildâr olur
Yavuz Sultan Selim

Bozulubdur bu cihan sanma ki bizde düzele
Devlet-i çerh dönüverdi kamû mübtezele
Şimdi ebvâb-ı saâdetde gezer hazele
İşimiz kaldı hemân merhamet-i Lemyezel’e
Sultan III Mustafa

Bizimle saltanat lafın edermiş ol Karamânî
Hüdâ fırsat verir ise kara yere koram ânı
Fatih Sultan Mehmed

Nâsiyemde kâtib-i kudret ne yazdı bilmedüm
Âh kim bu gülşen-i âlemde hergîz gülmedüm
Şehzâde Mustafa (1553)

Niyyetim hidmet idi saltanât u devletime
Çalışur hâsid-i bedhâh, aceb nekbetime?
II Osman

Sen pister-i gülde yatasun şevk ile handân
Ben kül döşenem külhân-ı mihnette sebeb ne?
Cem Sultan (Ağabeyi II Bayezid’e)

Çün rûz-ı ezel kısmet olunmuş bize devlet
Takdîre rızâ vermeyesün böyle sebeb ne?
Hâccü’l-Haremeynüm diyüben da’vi kılursun
Bu saltanât-ı dünyevîye bunca taleb ne?
II Bayezid (Kardeşi Cem Sultan’a)

Yürü var ey Bayezid sen süregör devrânını
Saltanat bâkî kalır derlerse ol yalandır
Cem Sultan

Geçme nâmerd köprüsünden ko aparsun su seni
Yatma tilki gölgesinde, ko yesün aslan seni
Yavuz Sultan Selim (Ridâniye Seferi'nde)

GAZEL

Halk içinde mu'teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

Saltanat dedikleri ancak cihan gavgasıdır
Olmaya baht u saadet dünyada vahded gibi.

Ko bu ayş u işreti çünkim fenadır akıbet,
Yâr-ı bakî ister isen olmaya tâat gibi,.

Olsa kumlar sayısınca ömrüne hadd ü aded,
Gelmeye bu şişe-i cerh içre bir saat gibi.

Ger huzur etmek dilersen ey Muhibbî fariğ ol
Olmaya vahdet cihanda kûşe-i uzmet gibi.

Muhibbi (kanuni sultan Süleyman)

Kaside-İ Bürde

Yurdundan koparılmış gözleri sürmeli yaralı bir ceylân gibi
Suat´ı alıp götürdüler. Gönlüm öyle kırık ki!
Gönlüm, azat nedir bilmeyen bir köle örneği ezgin.
Tan vakti Suat göçtü buralardan. O ne mağrur bakışlardı Rabbim
ve ne müstağni.
Suat ki boyu altın ölçüde; önden bakılınca zarif nahif, incecik belli,
tombul görünüşlü arkadansa, arka çizgileri bile belli.
Gülerken dişlerinde kar yağar gibi bir kış aydınlığı ,
Öyle beyaz, onları şarapla yıkıyorlar durmadan sanki.
Vâdi açık. Kuşluktur. Çakıllarda kuş sesli serin sular.
Kuzey yelleriyle serin sular gibi saf ve ışıklı Suat´ın ağzındaki.
Süpürürse rüzgâr nasıl üstündeki bulutları, nasıl yıkarsa pırıl pırıl
geceleri yağmur tepeleri
Ağzındaki su o yağmur suyu Suat´ın. dişleri o beyaz kum tepeleri.
Soylulukta en soylu, cömertlikte bir eşi yok bir sevgili iken Suat,
Ne kendi sözünde durdu, ne de dinledi beni.
Suat bu, işi gücü bana oyun, naz, vefasızlık, söz verip dönmek.
Benim kaderim böyle, Onun aşk felsefesi.
Bulut bir zavallıdır Onun yanında biçimden biçime girmekte,
Renkten renge girmekte yaya kalır bukalemun, gulyabani.
Sen ne aptalsın ki yahu sandın Suat durur sözünde.
Kalburda su durursa, Suat da durur sözünde tabii.
Suat´tan söz aldım diye böbürlenip durmak ha!
Hayaller kurdun, umutlandın! Ama umutlar uçucu, aldatıcıdır
rüyalar gibi.
Suat´ın vuslat. sözleri geçse yeridir atlatışlar tarihine.
Bir söz istedin mi kendinden, hemen kesilir meşhur yalancı
Urkub´un teki.
Böyle arkandan atıp tutuyorum ya Suat, elbet ayrılık acısından.
Onun için affet beni, sen yine de sev beni.
Suat şimdi mutlaka öyle bir yerdedir ki, vakit de akşam;
Saf kan ve yörük dişi develerdir ancak develerin oraya götüreni.
Evet, ta ötelerde konaklıyan Suat oymağını tutmak için
Yüreğe korku veren. dağ gibi rüzgâr tempolu hecin develer gerekli.
Öyle deve gerek ki, terlerse ırmak aksın kulağının ardından,
Uçsuz bucaksız çöl yollarını seve seve tepmeli...
Bir deve ki. bakışı iki hançer ufuklara saplanan.
Eşi gitmiş; yabani bir aksığın gibi öyle uçsun ki, o dursun, altından
kaysın ateş çölü ve ateş tepeleri.
Gerdanı sağlam. ayakları yer sarsan vücudu kıvrım kıvrım ve
ölçülü biçili.
Soy sopça en arık damızlık develerden haydi haydi ileri.
Böğrü enli, boynu uzun ve kalın; çehresi geniş.
Bir erkek deveyi andırmalı tıpkı; Suat´ı tutar o zaman belki.
Derisi daha parlak olmalı kabuğundan deniz kaplumbağasının.
Ve ondan daha sağlam. kızgın güneş altında aç azgın keneler bile
onu örseleyememeli.
İlk bakışta dağ gibi korku vermeli görünüşü bakana:
Boyu yüksek mi yüksek, çevik mi çevik ayakları, tertemiz şeceresi.
Gürbüz, etine dolgun. bakımdan öyle semizlemiş .olmalı ki,
Oyluklarından tırmanan salkım salkım keneler derinin cilâsından
kayıp kayıp düşmeli.
Yürürken baldırından, et fırlasın etinden, iki ön bacağı ok gibi
Çıksın dolgun göğsünden. serbest atılışlı çalım çalım üstüne bir
yaban merkebi örneği.
gözlerle gerdan arası, başın yular takılan yeri.
Sert ve katı olmalı bileği taşı gibi.
Ve upuzun kuyruğu ipek tüylü, sarksın memelerin üstünden.
Öyle dokunmalı ki memelerin ucunu ürkütmemeli.
Kapkara iki mızrak bacakları, rüzgâr gibi uçmalı
Şüpheye düşmelisin ayakları yere değdi mi, değmedi mi.
Yumru burnundan, kulağından, beyzi çehresinden bu türlü develeri.
Tanır derhal deveden anlayan yekta bir bilirkişi.
Ayakları demirdenmişcesine çakılları fırlatır iki yana.
Deri mahfaza bile takmaksızın aşar kayalıkları bu eşsiz develer ki.
Çalışkan bir işçi gibi terler coştukça, terledikçe coşar...
Aşar kuşlar gibi serap derelerini, sahra tepelerini, ateş
çöllerini...
Kertenkelenin güneşte yanan sırtı sıcaktan külde pişmiş ekmeğe
Döndüğü günler bile kimse durduramaz koşmaktan şu bizim deveyi.
Bir sıcaklık ki, a yolcular dinlenin! der kervan sahibi
-Ve taş altına gizlenir siyah çekirgeler, o sabır ateşleri.
Ama bizim meşhur devemiz gün ortasında koşusunu bitirmez,
Başlamıştır yolculuğa sanki daha yeni.
Sıcak artar, değişir yürüyüşü; sıcak arttıkça değişir. Ve ön
ayaklarının
Çırpınışlı hızlanışı andırır ölmüş çocuğuna göğüs döven bir anneyi
ve ona bakıp (anıp kendi ölmüş yavrularını
da) hıçkıran yırtınan öbür anneleri.
Evet o yürüyüş, o ayak çırpınışları göğsünü paralayan yaşlı bir
annenin çırpınışları.
Akla elveda diyen bir annenin, alır almaz ilk yavrusunun kara
haberini.
Göğsü kan içinde kalan. üstü başı yırtılmış,
Saçları darma dağın çılgın bir annenin haberini.
Söz taşıyıp öç alan iki yüzlü şiir ve kabile düşmanlarım :
"Ey Ebi Sülma´nın oğlu sen mahvoldun." dediler. Suat´ın derdi
bana yetmezmiş gibi.
"Ey Ebi Sülma´nın oğlu sen kendini ölmüş bil." Ben de koştum
güvendiğim dostlara :
Kime başvurdumsa ama: "Biz yokuz bu işte, var git kendin bak
başının çaresine" demezler mi
Ben de onlara dedim : "Gidin gidin beni yalnız bırakın,
Neye hükmetmişse o olur, hükmeden o Allah ki.
Yaşamak dediğiniz nedir bin yıl yaşasa bile
Eninde sonunda insanoğlu o kanbur tahta kutuya girmiyecek.
Binmiyecek mi
Heber geldi: "peygamber. seni öyle bir cezaya çarpacak ki!"
Siz bilirsiniz. hey zavallılar! İşte onun kapısındayım, yüreğimde
sonsuz bağışlanma ümidi.
Ondan özür dilemeye geldim, af istemeğe geldim;
Çünkü O sırrını bilendir, kabul edicisidir mazeretlerin.
O affedenlerin en affedicisi.
İçi hidayet öğütü en yüce gerçekler dolu Kur´anı
Sana armağan eden Allah için ver bana bir savunma mühleti.
Bakma ve zaten bakmazsın sözlerine beni kıskananların.
Senin hükmün onlara değil, hakka ayarlı ve ben de bir parça
suçluyum belki.
Ama senin makamındayım şimdi. Fillerin bile titrediği makamda.
Bir makam ki, titrerdi bir fil benim gördüklerimi görse. işitse
işittiklerimi
Burada beni ancak Allah buyruğuna bağlı Peygamber affı
kurtarır:
Ben de onun öç ve adalet eline uzatıyorum işte sağ elimi.
Beni ancak o kurtarabilir burda. Yalnız O. Şimdi söz yalnız Onun.
Ama O "Sen suçlusun, cezanı çekeceksin" dese önünde eğik
bulur boynumu adaletin heybeti.
En heybetli manzara bu olur benim için. Çünkü Asserde,
İç içe açılan sonsuz aslan yataklarının en içindeki
Muhteşem yurdunda hüküm süren aslanlar başbuğudur O.
Bir arslan ki. erkenden ava çıkar, yavrularının besini insanoğlu,
insan eti.
Bir arslan ki, savaş alanında kendi düşmanı dengi
Bırakmadan çarpışmayı, haram sayar kendine savaşı terketmeyi.
Heybetinden kısılır sesleri yırtıcı çöl arslanlarının ,
Arslanlar arasında bile o dağıtır adaleti.
Parçalandı silâhları ve elbiseleri, kurda kuşa yem oldu
Bu vâdide kendi gücüne bileğine güvenen nice kişi.
Şüphe yok ki, Peygamber, en keskin bir kılıçtır kılıçlarından
Allahın.
Sonsuz bir kurtuluşa, nura ve hidayete alıp götüren bizi.
Ve arkadaşları O´nun, Mekke vâdisinde İslâmı kabul eden
Kureyşin en ileri gelenleri... Cömertlikte ve yiğitlikte hiç birinin
yok dengi.
İlk gûnler, göçmek gerekliydi, hemen göçtüler, . zerre tereddüt
etmeden.
Bırakarak yurtlarını, tüten ocaklarını, mal ve mülklerini.
Yerlerinde kalanlar çarpışamıyacak güçte olanlardı.
Onlar da, müdafaasız ve silâhsız, çepçevre küfürle çevrili, bugünü
hazırlamış beklemişlerdi.
Evet, bunlar, başları dimdik gezen yiğit üstü yiğit,
Davuda mahsus demir gömlektir zırh diye giydikleri.
Zırhları pırıl pırıl ve upuzun. Çelikten büklümleri öyle ki,
Birbirine geçip kaynaşmış bir ayrıkotunun halkaları gibi.
Mızrakları düşmanı devirse yere, gurur nedir bilmezler,
Yenilirlerse bilmezler nedir umut kesmek, yok ya yenildikleri!
Ak soy develer gibidir gidişleri. korunmaları da saldırış.
Vurulunca göğüslerinden vurulurlar. Onlar ürkmez, onlardan
ürker dev dalgalı ölüm denizi.

resulullahın şairi kab bin züheyr

11 Ocak 2011 Salı

mehmetçik

bir yiğit çıkıyor evinden bir yiğit
terk ediyor kayıtsız şartsız yarini anasını
geliyor omuzlar üstünde serçe parmağı kınalı
önce vatan diye vermeye hazır canını
adı nedir bu yiğidin ali mi mustafa mı

bir yiğit geliyor gidenin yerine bir yiğit
koynunda sevdiğinden bir anı
devralmış isimsiz kahramanlardan şanlı bayrağı
kim bu yiğit kim tanıyanınız var mı
hiç şüphe yok ki bu yiğidin mehmetçiktir adı

bahire bayraktar