6 Ekim 2008 Pazartesi

ÇANAKKALE ŞEHİDLERİNE

ÇANAKKALE ŞEHİDLERİNE

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,

- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya -
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayâsızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde - gösterdiği vahşetle "Bu: bir Avrupalı"

Dedirir - yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklîmi cihânın duruyor karşında;
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk.
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.

Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani tâûna da züldür bu rezil istîlâ!

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla sefil,

Kustu Mehmed'ciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.

Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyet denilen kahpe, hakîkat, yüzsüz.

Sonra mel'undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müthiş ki: eder her bir mülkü harâb.


Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı:

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam;
Atılan her lâğımın yaktığı: yüzlerce adam.

Ölüm indirmede. gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!..

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat imân?

Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrından râm?
Çünkü te'sis-i ilâhî o metîn istihkâm.


Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerir azmini tevkîf edemez sun'-ı beşer;

Bu göğüslerse Hüdâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun'-ı bedîim, onu çiğnetme!" dedi.

Âsım'ın nesli... Diyordum ya... Nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.


Şühedâ gövdesi, baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa dünyâda eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilal uğruna, yâ Rab, ne Güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!..
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe!" desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb.
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.

"Bu, taşındır" diyerek Kâbe'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmiyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmiyle,

Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;

Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,

Türbedârın gibi tâ haşre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebrîz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana...
Yine birşey yapabildim diyemem hâtırana.


Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini;
Şarkın en sevgili sultânı Selâhâddîn'i,

Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayrân...
Sen ki, İslâmı kuşatmış, boğuyorken husran;

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;

Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

Ey şehîd oğlu, şehîd isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

mehmet akif ersoy

Mustafa kemalim

Mustafa kemalim
Selanik’te doğan güneşsin
İstiklal yoluna sensin
Anafartalar’dan köklü çınarsın
Yüzüne nur saçan Mustafa kemalim

Türkiye’miz için ömür verdiği ey paşam
Hürriyet yolu açan ey başkomutanım
Cumhuriyet bekçileriyiz Mustafa kemalim
Söz veriyoruz Mustafa kemalim

Samsunda yaktığın ışığı sonsuza kadar yakacağız
Senin kurduğun istiklal yoluna yürüyeceğiz
Bize emanet ettiğin bu vatanı sonsuza kadar yaşatacağız
Söz veriyoruz Mustafa kemalim

Ankara’da yatıyor ey yiğit kahraman
Türk milleti ağlıyor sana Mustafa kemalim
Senin yerin dolmuyor ey paşam
Seni özledik Mustafa kemalim

Süleyman çavuşoğlu

Sevgilim yanına gitsem

Sevgilim yanına gitsem
Medine’de gülün kokusu alsam
Medine’de bülbülün sesi dinlesem
Muhammedimin nurlu yüzü görsem
Sevgilim yanına gitsem

Mevla’m ihsan et
Bitsin bu hasret
İki cihanın güneşi muhammete
Sevgilim yanına gitsem

Yalvardım hüdaya
Bir hayalım var dünyada
Nurların nuru mustafaya
Sevgilim yanına gitsem

Seni için kalbim yanıp kavuruyor
Rüzgâr esip sola sağa savuruyor
Bu can tende senin için eriyor
Sevgilim yanına gitsem

Süleyman çavuşoğlu

ALLAHA isyan etmedim

ALLAHA isyan etmedim
Kuşlar gibi özgürce uçmadım
Çitalar gibi koşmadım
İnsanlar gibi yürümedim
Ama ALLAHA isyan etmedim

Dertlerim içim ağladım
Kendime kızdım sonra barıştım
Başa gelen başta kalmaz dedim
Ama ALLAHA isyan etmedim

Sakat diyorlar çok kızıyorum
Özürlü diyorlar çileden çıkıyorum
Önyargılı oluyorlar öfkeleniyorum
Ama ALLAHA isyan etmedim

Şükür demek biliyorum
Bunun hayrı var diliyorum
Her şeyin beteri diliyorum
Ama ALLAHA isyan etmedim

Süleyman çavuşoğlu

5 Ekim 2008 Pazar

Canım babam

Canım babam
Nur yüzlü babam
Yaşlı gözlü babam
Doğru sözlü babam
Canım babam sen çok yaşa

Seninle gurur duyuyorum
Seni çok seviyorum
Babaların babası babaların en iyisi
Canım babam sen çok yaşa

Zorluluklar aştın
Güçlüklere kanat gerdin
Bizleri hep korudun
Canım babam sen çok yaşa

Süleyman çavuşoğlu

Kader

Kader
Gözyaşlarım derya oldu
Kalbim alev alev yandı
Birgun bile gülmedim
Kaderimmiş neyleyim

Hayallarım vardı umutlarım vardı
Okumak adam olmak askere gitmek isterdim
Evlenip çocuklarım olmasını isterdim
Kaderim buymuş neyleyim

Kuşlar özgürce koşuyorlar
Çitalar özgürce koşuyorlar sanki bana nispet yapacasına
Kaplanlar sanki bana alay ediyorlar
Sanki senden fazla özgürüm diyorlar
Kaderim buymuş neyleyim

Kanadı kırık kuşlar gibi başka diyarlar uçmuyorum
Kanadı kırık kuşlar gibi daldan dala konmuyorum
Yaralı çitalar gibi koşmuyorum
Kaderim buymuş neyleyim

Süleyman çavuşoğlu

Muhammedim

Muhammedim

Mekke’de bir güneş doğuyor
Her müminlere ışık veriyor
Bize doğru yolu gösteriyor
Benim güzel muhammedim

Sen ALLAHIN elçisi
Sen islamın ışığı
Sen bizlerin aşığı
Benim güzel muhammedim

Sen yolumuza Işık tut
Sen yüreğimizi aydınlat
Sen kalbimize merhamet ver
Benim güzel muhammedim

Sen ALLAHIN sevgili kulu
Sana kur*an indirdi
Sen bize kur*ana uyun söylendin
Benim güzel muhammedim

Süleyman çavuşoğlu

Millet aşkı

Millet aşkı
Milletlerin en büyüğüdür
İnsanların en neşelidir
Lale gibi güzelidir
Lale gibi renklidir
Tarih yazar millettir
İnsanlar iyilikseverdir
Milletlerin şereflisidir

Çocuklarımız çok sevimlidir
Onurlu milletimizdir
Kabiliyetli insanları var

Senin uğruna canımızı veririz
Evrenin en güzel millettir
Vatan uğruna ölmek için insanlar var
İnsanlar çok güzelidir
Yakut gibi parlaktır
Onurlu savaşan millettir
Rabbine inanan insanlar var
Ulu insanlar var
Milletlerin en köklü milletidir

Süleyman çavuşoğlu

ALLAHIN RESÜLU ZİKR ETMEK

ALLAHIN RESÜLU ZİKR ETMEK
Aşkların en büyüğüdür
Lütfülerin en büyüğüdür
Liderlerin en büyüğüdür
Ahlakın en güzelidir
Her müminlerin aşığıdır
Işıkların en parlağıdır
Nur yüzlüdür

Resullerin resulü
Ey dağlar ona zikret
Seni her müminler zikrediyor
Ümmetler zikrediyor
Laleler ona zikret
Ulu dervişler ona zikret

Melekler ona zikret
Unutma zikret
Her varlıklar ona zikrediyor
Ağaçlar zikrediyor
Mavi gökyüzü zikrediyor
Mevlana zikrediyor
Evren zikrediyor
Taşlar topraklar zikrediyor

Süleyman çavuşoğlu

Millet

Millet
Bu halk şerefle savaştılar
Bu halk şehit olmak için yarıştılar
Bu halk çok çalıştılar
Şanlı Türkler Anadolu Türkleridir

Bu halk ateş gibi sıcaktı
Bu halk gökyüzü gibi renkliydi
Bu halk güneş gibi ışıktı
Şanlı Türkler Türkmenlerdir

Bu halk destan yazar halklarındandır
Bu halk zülüm gören halklardandır
Bu halk en güçlü halklardandır
Şanlı Türkler kazaklardır


Bu halk manas destanı yazan halktır
Bu halk dünyayı yakan halktır
Bu halk dünyayı yıkan halktır
Şanlı Türkler Kırgızlardır


Bu halk Ahmet yesevi torunlardandır
Bu halk ibn-i Sina torunlardandır
Bu halk buhari torunlardandır
Şanlı Türkler Özbeklerdir


Bu halk acılar arasında kalan halktır
Bu halk eziyet gören halktır
Bu halk onurla savaşan bir halktır
Şanlı Türkler Kıbrıs Türkleridir

Bu halk ALLAH için savaştılar
Bu halk Hz Muhammet savaştılar
Bu halk kur*an-kerim savaştılar
Şanlı Türkler Azerilerdir

Süleyman çavuşoğlu

Kardeşlik

Kardeşlik
Artık insanlar ölmesin
Artık silahlar sussun
Artık dram yaşanmasın
Yurtta sulh cihanda sulh

İslam’ın bir hükmü
Hz muhammedin özü
Atatürk’ün sözü
Yurtta sulh cihanda sulh

Savaş ilkel bir şeydir
Savaş fena bir şeydir
Savaş kötü bir şeydir
Yurtta sulh cihanda sulh

Bebekler ağlamasın
Analar eşsiz kalmasın
Bu kavga burada bitsin
Yurtta sulh cihanda sulh

Süleyman çavuşoğlu

4 Ekim 2008 Cumartesi

Engellilerin yaşamı

Engellilerin yaşamı
Biz ALLAHIN yaralı kulları
Biz ALLAHIN dertli kulları
Biz ALLAHIN kadersiz kulları
Engellilerin yaşamı zor

Bizleri hor görmeyin
Bize acı gözle bakmayın
Bizimle alay etmeyin
Engellilerin yaşamı zor

Bize yardım edin
Bize destek olun
Bize sevgi gösterin
Engellilerin yaşamı zor

Biz kanadı kırık kuş gibi
Biz yaralı ceylan gibi
Biz yaralı kurt gibi
Engellilerin yaşamı zor

Süleyman çavuşoğlu

Türk askeri geliyor

Türk askeri geliyor

Çinliler korkun hırslı Türk geliyor
Çinliler korkun akıllı Türk geliyor
Çinliler korkun güçlü Türk geliyor
Bu asker teomanın askeridir

Bizanslılar korkun yiğit Türk geliyor
Bizanslılar korkun cesur Türk geliyor
Bizanslılar korkun onurlu Türk geliyor
Bu asker fatih sultan mehmedin askeridir

Yunanlılar korkun şerefli Türk geliyor
Yunanlılar korkun inançlı Türk geliyor
Yunanlılar korkun şanlı Türk geliyor
Bu asker Mustafa kemalin askeridir

Süleyman çavuşoğlu

Milletim sinirli

Milletim sinirli
Ekonomi beter
Hayat pahalığı yeter
Zamlar artık yeter
Milletim sinirli

Memurların karnı aç
İşçilerin karnı aç
Emeklilerin karnı aç
Milletim sinirli

Cumhurbaşkanım onları duy
Başbakanım onları duy
Milletvekillerim onları duy
Milletim sinirli

Yoksulluk beterdir
Yolsuzluk bir beladır
Hırsızlık bin beladır

Süleyman çavuşoğlu

Çevre

Çevre
Bitkiler yetişsin
Hayvanlar yaşasın
Gökyüzü mavi kalsın
Çevre korunsun

Sarı laleler açar
Kuşlar havada uçar
Rüzgâr sesi duyulur
Çevre korunsun

ALLAHIN bir hükmü
Hz Süleyman’ın özü
Hz muhammedin sözü
Çevre korunsun

Ağaç kesmek bir günahtır
Çevre kirletmek bir günahtır
Hayvan öldürmek bir günahtır
Çevre korunsun

Süleyman çavuşoğlu

Mübarek peygamber

Mübarek peygamber
ALLAHIN elçidir
Karanlığın ışığıdır
Müminlerin aşığıdır
Nur Muhammet Mustafa

Sen nur yüzlü Muhammet
Sen doğru sözlü can Ahmet
Sen temiz kalpli Mustafa
Nur Muhammet Mustafa

Peygamberlerin en büyüğüdür
Peygamberlerin en merhametlisidir
Peygamberlerin en cömertlisidir
Nur Muhammet Mustafa

Süleyman çavuşoğlu

Konya’m

Konya’m
Kainatin güzel şehri Konya’m
Yeşiller arasında konyam
Güzel insanları var
Güzel Konyam

Hoşgörünün simgesidir
Sevginin simgesidir
Aşkın simgesidir
Güzel konyam

Hz mevlanasıyla ünlüdür
Camileriyle ünlüdür
Etli ekmeğiyle ünlüdür
Güzel konyam

Yeşiller ülkesi şirin konyam
Gez konyayı gör dünyayı
Güzel konyam

Süleyman çavuşoğlu

Babam

Babam
Evinin direğidir
Mutluğun simgesidir
Yuvanın neşesidir
Nur tanem

Sen acılarıyla boğulan adamsın
Sen sevinçlerınle çoşan adamsın
Sen cennet kokulusun
Nar tanem

Senin uğruna canımızı veririz canım babam
Babaların en iyisi
Babaların en sevimlisi
Bir tanem

Süleyman çavuşoğlu

Annem

Annem
Sen bizi dokuz ay karnında taşıdın
Sen bizi kötülüklerden korudun
Sen cennetliksin
Bir tanem

Yuvanın güneşi
Yuvanın neşesi
Yuvanın ateşi
Nur tanem

Senin uğruna canımızı veririz canım
Annelerin en iyisi
Annelerin en güzeli
Nar tanem

süleyman çavuşoğlu

Mekke

Mekke
Barışın doğduğu yer mekkedir
Sevginin anahtarı mekkedir
Bu mübarek şehirde

Adaletin doğduğu mekkedir
Mutluğunun kıblesidir
Kalbler mekkede birleşir
Bu mübarek şehirde

Hak dini doğduğu yer mekkedir
Kötülerin arasında temiz yerdir
Bu mübarek şehirde

Süleyman çavuşoğlu

Şanlı bayrağım

Şanlı bayrağım
Yükseklerde bayrak var
Bayrak rengini kanımızdan aldı
Şanlı bayrağım

Senin uğruna şehit oluruz
Sokakların her köşesinde dalgalanıyor
Bu bayrak bizim
Şanlı bayrağım

Yüreklerimizde bayrak var
Bayrağımdan üstün yok
Gökyüzünün ay-yıldızlı bayrağı
Şanlı bayrağım

Senin uğruna dünyayı yakarım
Cumhuriyetin simgesi bayrağım
Şanlı bayrağım

Süleyman çavuşoğlu

Atam

Atam

selanikte doğdun güneş gibi
Dine ve vatana kalbinle bağladın
Sen bizi düşmanlardan kurtardın
Yüce atam

Nur yüzlü
Doğru sözlü
Temiz kalpli
Yüce atam

Cumhuriyetin kurucusudur
Milletin koruyucudur
Önderlerin en büyüğüdür
Yüce atam

Süleyman çavuşoğlu

Türkiye’m

Türkiye’m

Kâinatın güzel ülkesi türkiyem
Yurda ay-yıldızın ışığı parlayacak
Yüksek dağlar var
Pek çok göller var
Güzel türkiyem

İçinde çeşitli iklimler var
İçinde çeşitli insanlar var
İçinde çeşitli dinler var
Hepimiz kardeşiz
Güzel türkyem

Edirne’den hakkariye bu vatanın dört köşesi cennettir
Bu vatana kalbimizle bağlıyız
Bayrak uğruna şehit oluruz
Güzel türkiyem

Süleyman çavuşoğlu

Şanlı Türk milleti

Şanlı Türk milleti

Orta Asya da geldi
Pek çok devletler kurdu
Tüm savaşlarda zafer vardı
Şanlı Türk milleti

Can veririz
Kan veririz
Şan veririz
Şanlı Türk Milleti

Su gibi aziz
Ağaç gibi köklü
Kaya gibi sert
Şanlı Türk milleti

Düşman ordularında çöktük
Kaleler yıktık
Kanlarımız döktük
Şanlı Türk milleti

Süleyman çavuşoğlu

30 Eylül 2008 Salı

Edebi Türler

Edebi Türler
Edebiyat türlerini önce ikiye ayırmak mümkündür. Birincisi nazım, ikincisi nesir. Nazım belli bir ölçü ve kalıp esas alınarak üretilmiş edebi ürünlerdir. Ya da kısaca bütün şiir ve şiirler metinlerdir. Hece vezni gibi belli bir kalıp ve ölçü kaygısı güdülerek yazılır. Nesir ise serbest, ölçüsüz düz yazıdır. Nazım genel olarak bütün şiir türlerini kapsar. Nesir ise edebiyatın şiir dışındaki tüm biçimlerini kapsar. Roman, öykü, tiyatro, deneme gibi.
(Aşağıdan bir başlık seçiniz…)
Şiir
Destan
Ağıt
Mesnevi
Eleji
Roman
Öykü (Hikaye)
Masal
Deneme
Biyografi
Makale
Anı
Eleştiri
Mizah

28 Eylül 2008 Pazar

Atatürk'ü Düşünürken

Ne şairane mevsimdi eskiden sonbahar
Bahçeleri talan eden bir deli rüzgardı
Kırılan dal düşen yaprak şaşkın uçan kuşlar
Eskiden sonbaharın bir güzelliği vardı

Gel gör ki Atatürk'ün ölümünden bu yana
Sonbahar dahi bir tuhaf bir başka geliyor
Vatan gerçeklerini hatırlatıp insana
Türk yüreklerimizi burka burka geliyor
Cahit Sıtkı Tarancı

Atatürk'ü Duymak

Ulu rüzgarlar esmedikçe
Yaşamak uyumak gibi.
Kişi ne zaman dinç
Dalgalanırsa bayrak bayrak gibi.

Ne var şu dünyada ekmekten daha aziz?
Sürdüğün tarlalara sevginle serpildik,
Ekmek olmak icin önce
Buğday olmak gibi.

Silinir sözlüklerden sen hatıra geldikçe
Cılız sözler: usanmak, yorulmak, durmak gibi.
Kuvvettir yaptıkların her yeni yetişene,
Bir ışık-kaynak gibi.

En yakınlar zamanla fersahlarca uzak gibi;
Bir sen varsın kalacak, bir sen ölümsüz
Daha da yakınsın, daha da sıcak.
Bıraktığın toprak gibi.

Kaç Türk var şu dünyada, bir o kadar susuz:
Hepsinin gönlünde sen, bir pınar bulmak gibi.
Ancak senin havanda sağlıklar, esenlikler;
Olmaya devlet cihanda Atatürk'ü duymak gibi.

Behçet Necatigil

tefvizname

Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Ârif onu seyreyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Sen hakk’a tevekkül kıl
Tefviz et ve rahat bul
Sabreyle ve razı ol
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Kalbin ona berk eyle
Tedbirini terk eyle
Takdirini derk eyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Hallak-ı rahim o’dur
Rezzak-ı kerim o’dur
Fa’al-ı hakim o’dur
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Bil kadıy-ı hacatı
Kıl o’na münacatı
Terk eyle muradatı
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Bir işi murad etme
Olduysa inad etme
Haktandır o reddetme
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Hakk’ın olacak işler
Boştur gam-u teşvişler
O hikmetini işler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Hep işleri faiktir
Birbirine layıktır
Neylerse muvafıktır
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Dilden gamı dûr eyle
Rabbinle huzur eyle
Tefviz-i umur eyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Sen adli zulüm sanma
Teslim ol oda yanma
Sabret sakın usanma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Deme şu niçin şöyle
Yerincedir ol öyle
Bak sonuna sabreyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Hiç kimseye hor akma
İncitme, gönül yıkma
Sen nefsine yan çıkma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Mü’min işi renk olmaz
Âkil huyu cenk olmaz
Ârif dili tenk olmaz
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Hoş sabr-ı cemilimdir
Takdir kefilimdir
Allah ki vekilimdir
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Her dilde o’nun adı
Her canda o’nun yadı
Her kuladır imdadı
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Naçar kalacak yerde
Nagâh açar o perde
Derman eder ol derde
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Her kuluna her anda
Kâh kahr-u kâh ihsanda
Her anda o bir şanda
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Kâh mu’ti-u kâh mani’
Kâh darr-u kâh nafi’
Kâh hafız-u kâh rafi’
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Kâh abdin eder ârif
Kâh eymen-ü kâh haif
Her kalbi o’dur sarif
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Kâh kalbini boş eyler
Kâh halkını hoş eyler
Kâh aşkına dûş eyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Kâh sade-ü kâh rengîn
Kâh tab’ın eder sengîn
Kâh hırem-ü kâh gamgîn
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Az ye, az uyu, az iç
Ten mezbelesinden geç
Dil gülşenine gel göç
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Bu nas ile yorulma
Nefsinle dahi kalma
Kalbinden ırak olma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Geçmişle geri kalma
Müstakbele hem dalma
Hâl ile dahi olma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Her daim o’nu zikreyle
Zeyrekliği koy şöyle
Hayran-ı hak ol şöyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Gel hayrete dal bir yol
Kendin unut o’nu bul
Koy gafleti hazır ol
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Her sözde nasihat var
Her nesnede zinet var
Her işte ganimet var
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Hep remz-ü işarettir
Hep gamz-ü beşarettir
Hep ayn-ı inayettir
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Her söyleyeni dinle
Ol söyleteni anla
Hoş eyle kabul canla
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Bil elsine-i halkı
Aklam-ı hak ey hakkı
Öğren edeb ve hulku
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Vallahi güzel etmiş
Billahi güzel etmiş
Tallahi güzel etmiş
Allah görelim netmiş
Netmişse güzel etmiş
erzurumlu ibrahim hakkı

dilbilgisi

Türkçe; Gagavuzca, Horasan Türkçesi ve Osmanlıca ve birkaç lehçe ile birlikte olarak Altay dil ailesi'ne bağlı Türk dilleri ailesi'nin Oğuz Grubunda yer almaktadır.

Resmî durumu
Türkçe Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin resmî dilidir. Türkiye'de Türk Dil Kurumu, Atatürk tarafından 1932 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti olarak bağımsız bir organ olarak kurulmuştur. Türk Dil Kurumu dilin sadeleşmesi, yabancı kökenli sözcüklerin değiştirilmesi (özellikle Arapça ve Farsça) için çalışmıştır. 1978 Dil yasasına göre Türkçe Kosova'da bölgesel resmî dildi. Şu anda sadece Kosova'nın Türk çoğunluğunun yaşadığı bir kent olan Prizren'de resmî dildir. Diğer bölgelerdeki resmiyeti ortadan kaldırılmıştır.

Kullanımı
1960'larda iş gücüne ihtiyaç duyan Avrupa kapılarını büyük ölçüde Türklere açmış ve Türkiye'den Avrupa'ya yoğun bir göç yaşanmıştır. I. Dünya Savaşı sonrasında Balkanlar'da yaşamaya devam eden Türkler ile birlikte bu insanların sayısı günümüzde neredeyse 6 milyona ulaşmıştır ve büyük bir çoğunluğunun ana dili Türkçedir. Amerika ve Avustralya'da ise yaklaşık 200 bin kişi Türkçe konuşmaktadır. Böylece Türkçe (Türkiye Türkçesi), Türkiye ve KKTC dahil tüm dünyada ana dil olarak yaklaşık 71 milyon kişi tarafından konuşulurken, bu sayı Türkiye Türkçesini ikinci dil olarak konuşanlarla birlikte tahminen yaklaşık 80 milyonu bulmaktadır.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü, 1980'li yıllarda yaptığı araştırma sonucu tüm Türk lehçelerini 250 milyon kişinin konuştuğunu ortaya çıkardı. Ancak buna Türk lehçelerini ikinci ya da üçüncü dil olarak konuşanlar da dahildi. Aradan geçen çeyrek asırda Türkçe konuşan nüfus önemli oranda arttı. Günümüzde yaklaşık 210 milyon kişinin Türkçeyi ve diğer tarihi lehçelerini ana dili olarak konuştuğu üzerinde durulmaktadır. Buna Türkiye Türkçesini de içeren Türk lehçelerini ikinci veya üçüncü dil olarak konuşanlar da dahil edilecek olsa, bu sayı gözle görülür derecede artacaktır. Bu nedenle Türkiye Türkçesinin en çok konuşan kişi sayısına sahip olduğu Türk Dilleri Ailesi, tüm lehçeleri ile dünyanın en çok konuşulan dil ailelerinden birini oluşturmaktadır.

Tarihsel Gelişimi
Orta Asya'dan Anadolu'ya
Türk yazıyı taşıyan en eski belge Kızıl şehrinde bulunuyor.
Altay Dağları civarından kaynaklanan dil, onu kullanan göçebe kavimlerin doğuda Japonya'ya, batıda ise Avrupa'ya doğru hareketiyle yayılmıştır. Afganistan ve Batı Çin civarında Moğolca; Rusya, Güney ve Güneydoğu Çin bölgesinde Tunguz; eski Sovyetler Birliğinin batısında Türkiye'ye, güneyde ise İran'a yayılan bir alanda ise Türki diller olarak değişmiştir. Güneyde bulunan başlıca Türki diller Türkçe, Azeri Türkçesi ve Türkmen Türkçesidir. Oğuz boylarının kullandığı Gagavuz lehçeleri ve İran kaynaklı Horasan lehçesi, Türkiye lehçesi ile birlikte bugünkü Türkçenin bölümlerini oluşturmaktadır.
Türk dili Yenisey yazıtları gibi tabletlerden yola çıkılarak 1300 yıl önceye kadar kaynaklanabildiği gibi yazıtlarda kullanılan alfabenin gelişmişliği bu dilin daha eski tarihlere dayandığının en somut delilidir.
Divân-ı Lügati't-Türk, Türk kültürün ilk Türk dilini anlatan ve yazılan Sözlük eseri dir ve Kaşgârlı Mahmud tarafından 25 Ocak 1072'de yazılmaya başlanmış ve 10 Şubat 1074'te bitirilmiştir. Bu kitap içinde bu tümce bulunuyor. "Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur". Türkçenin zengin dilbilgisi özelliklerini ilk ve en çarpıcı biçimde yansıtıyor.
Türkçenin kullanım alanını genişleten bir başka Karahanlı Devleti'nin mensubu, ikinci bir Türk ve Türkçe kültür abidesi olan Yusuf Has Hacib dir. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig adlı eseri ile Türk dil birliğinin diğer önemli yazılı temelini attı.(1069-1070 yılarında bu Türkçe eseri tamamlandı).
Ahmed Yesevi 12yy. Türk dilinde yazdığı "hikmet" adlı şiirleri biraraya getiren Türk tasavvuf edebiyatının bilinen en eski örneklerini içeren kitap ile Türkçenin kulanımını etkiledi.
13/14.yy. yaşamını süren Yunus Emre Türkçenin, özellikle "Türkçe şiir dilinin" temel ustası ve abidesi(anıtı) olmaktadır. Yunus Emre'nin edebiyat tarihi bakımından, önemli bir yanı da Anadolu'da, Türkçe şiir dilinin öncüsü olması ve tasavvuf sorunlarını yalın, kolay anlaşılır bir dille söyleyişi nedeniyledir. Şiirlerinin ölçüsü, Türkçenin ses yapısına uygun aruz olmakla birlikte söyleyişi akıcı, sürükleyici bir nitelik taşır. Tasavvufun en güç anlaşılır kavramlarını, Türkçenin ses yapısına uygun biçimde dile getirir, şiirinde duygu ve düşünce birliğinden oluşan bir derinlik görülür.
Hacı Bayram Veli 14/15.yy. Anadoluda yaşamını süren Türk mutasavvıf ve şair olarak, eserlerini Türkçe olarak yazmakta oldu ve Türkçe kulanımını Anadoluda önemli şekilde etkiledi. Hacı Bayram-ı Veli Anadolu’da dil ve kültür birliğinin sağlanması için Türkçe eserler yazılmasında Leme’at ve Gülşen-i Raz gibi eserlerin Türkçeleştirilmesinde etkili olmuş kendisi de halkın anlayacağı dilden, Ahmet Yesevi geleneğine uygun olarak şiirler yazmıştır. Devrinde Arapça ve Farsça eser vermek revaçta iken, Hacı Bayram-ı Veli‘nin halk ile ileti kurabileceği Türkçeyi tercih etmesi belli bir iradeye idrak eder. Bu irade Anadolu’da dil birliğinin sağlanması ve Türk kültürürün hakim olmasıdır. Türkçecilik akımı müridlerini de etkilemiş, bu sufiler özellikle Türkçe eserler vermişlerdir. Yazıcıoğlu Muhammed, Ahmet Bican, Eşrefoğlu Rumi gibi öğrencilerinin Envaru-l Aşıkin, Muhammediye, Müzekki’n Nüfus gibi eserleri Anadolu'da yıllarca kolaylıkla okunmuştur halkın elinden düşmemiştir. Ayrıca Akşemsettin, (1389/1390 - 1460), 15. yüzyılın en büyük sufilerinden biridir ve Türkçe eserleri ile, (örnek olarak Hayatın Maddesi ve Tıp adında).
Altay dil ailesi
Türkçe dil kolu
Güney dilleri
Balkan Gagavuz Türkçesi (Türkiye ve Türklerin yaşadığı Avrupa ve Amerika kıtalarının bazı bölümleri)
Gagavuzca (Moldova)
Horasan Türkçesi (İran)
Türkçe
Azerice
Kazakça
Türkmence
Kırgızca
Özbekçe
Tatarca
Uygurca
Türkçe ait olduğu Altay Dil Ailesi'nin en çok kişi tarafından kullanılan dilidir. 5500-8500 yıllık bir geçmişi olduğu sanılmaktadır. Azeri, Türkmen, Tatar, Özbek, Başkurti, Nogay, Kırgız,Kazak, Yakuti, Çuvaş gibi bölümleri vardır.
Örnek olarak yazılı Türkçe üzerine kaynaklarda (M.Ö. 1766 yılık çin kronikinde) ilk kez tutanaklarda tanrı, Ordu, kılıç ve kut (mutluluk) sözcükleri bulunulmaktadır.
Moğolca, Mançu-Tungus, Korece ve Japonca ile yakın ilişkisi vardır. Bazı bilimadamları, ilişkinin ödünç alınmış sözcüklerden kaynaklandığını ve temelli olmadığını iddia etmiştir. Son zamanlarda yapılan karşılaştırmalı çalışmalar, bu tezin hatalı olduğunu, Türkçe ve Japonca'nın temel ilişkilerinin bulunduğunu kanıtlamıştır[3].

Dünya'da Türkçe konuşanların dağılımı
Dil örnekleri klasik Eski Türkçe Kültürü (Göktürk 6/7/8yy. ile Orhun yazıtları) ve Türkiye Türkçesi Kültürü
Göktürkçe
Türk Oğuz beğleri, budun, eşidin; üze Kök Tengri basmasar, asra yir telinmeser, Türk budun, ilinin, törünün kim artatı(r)?
Türkiye Türkçesi
Türk Oğuz beyleri, ulus, işitin; üzeride Gök Tanrı basmasa, altta yer delinmese, Türk ulusu, ülkeni, töreni kim atar?

Dil Devrimi
Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslaşma sürecini tamamlayan Türk Devrimi'nin ya da Atatürk devrimlerinin en önemli basamaklarından ilki Cumhuriyet'in kuruluşundan 4 yıl sonra yapılan harf devrimi, ikincisi de Cumhuriyet'in kuruluşundan 9 yıl sonra yapılan Dil Devrimi'dir.
Dil Devrimi kısaca, Türkçe ile düşünmeyi, Türkçenin bütün, bilim, sanat ve teknik kavramları karşılayacak yolda gelişmesini sağlayan eylemdir.
Dil bilimci Kâmile İmer "Dil Devrimi nedir?" sorusunu şöyle yanıtlıyor:
Dili daha çok yerli öğelerin egemen olduğu bir kültür dili durumuna getirmek amacıyla yapılan ve devletin desteğini kazanmış olan ulus çapındaki dili geliştirme eylemine 'dil devrimi' adı verilmektedir. (Dilde Değişme ve Gelişme Açısından Türk Dil Devrimi, TDK Yayınları, Ankara, 1976, s. 31 ve ötesi)
Her insan düşüncesini sözcükler arasında bağ kurarak oluşturduğu tümcelerle aktarır, bu açıdan bakınca Dil Devrimi aynı zamanda düşüncenin yenileşmesidir. "Dil Devrimi'nin gerçekleşmesini sağlayan etkenler, aynı zamanda onun amaçlarını ortaya koymaktadır. Uluslaşma etkeni dili yabancı öğelerden temizleme amacını, öteki de kültür dili durumuna getirmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçların olumlu sonuçlar vermesi, ortaya çıkan ürünlerin toplumun malı olmasına bağlıdır. Devletin desteği olmaksızın dilde yapılan devrim, bireysel bir eylem olarak kalır, topluma mal olmaz. Dil Devrimi'nin hazırlık evresindeki çabalar, bunun en güzel örnekleridir. Türk Dil Devrimi'nin hazırlık evresi olarak nitelendirebileceğimiz ve Tanzimat Fermanı ile başlayan dönemdeki dili temizleme isteği toplumu kapsayamamıştır. Ancak Cumhuriyet'ten sonra, 1932 yılında devletin öncülüğünde Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin kuruluşuyla dilde yapılan yenilikler, ulus çapında bir eylem olarak topluma mal olmaya başlamıştır." (Agy, s. 32)
Türkçe yapı bakımından çok zengin bir dil olmakla beraber, dünya üzerinde de hala çok konuşulan bir dildir. Bu zenginlik her ne kadar içinde yabancı sözcükler bulundursa da, bu durum dilde hiçbir bozukluğa yol açmamıştır. Bunun nedeni de, Osmanlı'nın, zamanında barındırdığı azınlıkların olmasıdır. Çünkü bu nedenle dilde çok fazla yabancı "sözcük alış-verişleri" olmuştur. (Yağmur Akyüz)
Osmanlıca
Türkçe
İngilizce
Açıklama
müselles
üçgen
triangle
Üç ("three") ve çok eski klasik türk gen ("yan") sözcüğünden türeniyor.
tayyare
uçak
airplane
Uçmak eyleminden türenerek ("to fly").
nispet
oran
ratio
Modern oran sözcüğü klasik türk or- kesmek sözcüğünden türeniyor (to cut).
şimal
kuzey
north
Klasik kuz ("soğuk ve karanlık", "gölge" sözcüğünden türeniyor).
Teşrini-evvel
Ekim
October
Ekim hareketinden türeniyor Türkiyenin çeşitli bölgelerinde sonbaharda ekim yapılıyor ("the action of planting").
asel
bal
honey
Arapça asel sözcüğü, öz türk bal sözcüğü ile düzenlendi.

Atatürk 29 harfli Yeni Türk alfabesi, Sinop. 20.09.1928. (Fransız L'Illustration magazin)
Türkler dünyada en çok alfabe değiştiren kavimlerdendir.
Türkçenin bilinen ilk alfabesi Orhun Abideleri'nde yer alan Orhun Alfabesi'dir. Bu alfabe 1. yüzyıldan itibaren Göktürkler tarafından kullanılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu'nde ise Arap alfabesi üzerinde bir takım düzenlemeler yapılarak Osmanlıca dediğimiz yazı çeşiti kullanıldı.
Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte 29 harfli Yeni Türk Alfabesi ise Latin Harfleri üzerinde yapılan düzenlemeler sonucu 1928'de Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kabul edilmiştir.
a - A
b - B
c - C
ç - Ç
d - D
e - E
f - F
g - G
ğ - Ğ
h - H
i¹ - İ
ı - I
j - J
k - K
l - L
m - M
n - N
o - O
ö - Ö
p - P
r - R
s - S
ş - Ş
t - T
u - U
ü - Ü
v - V
y - Y
z - Z
¹→ Türkçede, İ harfi I harfinden önce gelir ancak yaygın kullanım şekli, I harfinden sonra İ harfidir.
Ayrıca günümüzde 20 ayrı Türk yazı dili bulunmaktadır: Türkçe, Gagavuz Türkçesi, Azerice, Türkmence, Kırım Tatar Türkçesi, Karaçay-Malkar Türkçesi, Nogay Türkçesi, Kumuk Türkçesi, Kazan Tatar Türkçesi, Başkurt Türkçesi, Kazak Türkçesi, Karakalpak Türkçesi, Kırgız Türkçesi, Özbek Türkçesi, Uygur Türkçesi, Altay Türkçesi, Hakas Türkçesi, Tuva Türkçesi, Saha (Yakut) Türkçesi, Çuvaş Türkçesi.

Ağızları
Türkiye Türkçesinin genel kabul görülmüş ve yazı diline aktarılmış şivesi, İstanbul ağzından türemiştir. Anadolu'da özellikle Karadeniz Bölgesi, Güneydoğu Bölgesi ve de Ege Bölgesi'nde ağız farklılıkları apaçık gözlenmektedir. Ancak ağızlar, genellikle insanların belli bir eğitim ve kültür seviyesine ulaşması ile yavaş yavaş terk edilmekte ve toplumda çoğunluğun konuştuğu ağız kabul görmektedir.
Dil bilgisi
Türkçeyi (Türkiye Türkçesi) diğer dillerden ayıran dört özellik şunlardır:
Türkçe sondan eklemeli bir dildir.
Türkçede ses uyumu vardır.
Türkçede sözlerin cinsiyeti yoktur.
Türkçede, ince ünlü olan ö, ü yoğun kulanılıyor.
Türkçenin özellikleri
Türkçe söz varlığının çoğunluğu; öz Türkçe sözcükler, Arapça ve Farsça'dan geçmiş Türkçeleşmiş sözcüklerden oluşmaktadır. Arapça ve Farsçadan gelmiş sözcükler o kadar Türkçeleşmiştir ki Arap veya Fars dilindeki halinden oldukça farklıdır ve kimi sözcüklerin anlamı farklılaşmıştır.
Türkçede tümce yapısı: Özne, Tümleç, Yüklem şeklindedir.
Türkçede kısa yoldan anlatım ön plandadır. Örneğin, "sobayı yak" derken "sobanın içindeki odun ve kömürleri yak" anlamındadır.
Türkçede zamirler: ben, sen, o, biz, siz, onlar şeklindedir.
Türk dilinde çok görülen ve Türkce kuralları içinde bulunan bir ses olayı olan (k > h) değişimi bulunmaktadır. (Ahi sözü Dîvânu Lugâti’t-Türk ve Atabetü’l-Hakâyık gibi kaynaklarda “eli açık, cömert” olarak açıklanıyor. Türkçe “akı” sözcüğünden geldiği görüşü savunuluyor. “Akı” sözcüğü Türk dilinde çok görülen ve Türkce kuralları içinde bulunan bir ses olayı olan (k > h) değişimiyle “ahı” şekline dönüşmüşesi ve dolaylı “ahi” oluşumu savunuluyor. Bu ses olayların türk dilinde birçok örnekler bulunur).

Sözcük Türeme Farkı
Özelliği gereği sona eklemeli bir dil olduğundan Türkçede basit bir kökten çok sayıda sözcük türetmek mümkündür. Bu özelliğin bulunmadığı Hint-Avrupa Dilleri kolundan gelen İngilizce, Almanca ve İspanyolca aşağıda Türkçe ile karşılaştırılmıştır.
Türkçe
İngilizce
Almanca
İspanyolca
göz
eye
Auge
ojo
gözlük
eyeglasses
Brille
gafas
gözlükçü
optician: someone who sells glasses
Augenoptiker, Brillenverkäufer
vendedor de gafas
gözlükçülük
the business of selling glasses
Das Geschäft des Brillenverkaufes,Der Beruf des Augenoptikers
la tienda de la venta de gafas
Ve eylemden türeme:
Türkçe
İngilizce
Almanca
İspanyolca
yat
lie down
lege (dich) hin, schlafe!
acostar
yatır
lay down [that is, cause to lie down]
lege an
atraca
yatırım
instance of laying down: investment
Investition
inversión
yatırımcı
depositor, investor
Kapitalanleger, Investor
spónsor, inversor
yatırımcılık
to be an investor
ein Investor sein
ser un inversor
Yeni sözcükler ayrıca var olan iki eski sözcüğün birleşmesi ile de yaratılır. Bu, Türkçe ve Almanca ile İngilizcenin paylaştığı bir istisna benzerliği oluşturur. Alta bazı örnekler:
Türkçe
İngilizce
yeni sözcükleri oluşturan temel sözcükler
Açıklama
Pazartesi
Monday
Pazar ("Sunday") ve ertesi ("after")
after Sunday pazardan sonra
bilgisayar
computer
bilgi ("information") ve say- ("to count")
information counter bilgiyi sayan
gökdelen
skyscraper
gök ("sky") ve del- ("to pierce")
sky piercer
başparmak
thumb
baş ("prime") ve parmak ("finger")
primary finger
önyargı
prejudice
ön ("before") ve yargı ("splitting; judgement")
fore-judging
Eklerle tümce oluşturma
Diğer yaygın olarak konuşulan dillerle karşılaştırıldığında, daha az sayıda sözcük ve harf ile daha çok bilgi aktarmak olanaklıdır. Diğer pek çok dilde olmayan bir özelliğe göre, bir sözcük köküne ekler ekleyerek, tek sözcüklü tümceler oluşturulabilir.
Türkçe
İngilizce
Almanca
İspanyolca
ev
house
Hause
casa
evde
at home, within the house
im Haus, zu Hause
en casa
eviniz
your house
Ihr Haus
su casa
evinizde
at your house
in Ihrem Haus
en su casa
evinizdeyiz
we are at your house
wir sind in Ihrem Haus
estamos en su casa
Büyük ve küçük ünlü uyumu
Türkçede büyük ünlü uyumu ve küçük ünlü uyumu olarak bilinen iki ünlü uyumu vardır. En yaygın ve kapsamlı olan, büyük ünlü uyumudur. Kural dışı kalan çok az sözcükler mevcuttur ki bunların büyük bir kısmını yabancı kökenli sözcükler oluşturmaktadır. Bu kurala göre Türkçede bir sözcüğün ilk hecesinde kalın bir ünlü (a, ı, o, u) varsa, izleyen hecelerde de kalın heceler; ince bir ünlü (e, i, ö, ü) varsa, izleyen hecelerde de ince ünlüler yer alır. Sözcüğün ilk hecesi düz ünlüyle başlamışsa (a,e,ı,i)diğer hecelerde düz ünlüyle devam eder.
Örnek:
büyük ünlü uyumu : balta - baltalar ; arı - arılar ; top - toplar ; uçak - uçaklar
küçük ünlü uyumu : ev - evler ; istek - istekler ; örtü - örtüler ; ünlü - ünlüler
Türkçede en çok kullanılan deyimlerden örnekler;
Kulak misafiri olmak.
Yangına körükle gitmek.
Yumurta kapıda.
Etekleri zil çalmak.
Yerin kulağı vardır.
Türkçede en çok kullanılan atasözlerinden örnekler;
Damlaya damlaya göl olur.
Bugünün işini yarına bırakma.
İşleyen demir ışıldar.
Gün doğmadan neler doğar.
Türkçede bulunan ilginç deyim ve atasözleri;
Fakirin parmağına bir kaşık bal bulanmış, yemeden duramamış.
Deveye sormuşlar, senin boynun neden eğri diye. Nerem doğru ki demiş.
Türk çalmış, Türkmen oynamış.
Türkçede Zamanlar
Geçmiş Zaman
Türkçe'deki geçmiş zaman -mis, -mus, -di, -du gibi eklerin eklenmesiyle sağlanmaktadır.
Şimdiki Zaman
Türkçede şimdiki zamanlı bir cümle kurabilmek için fiil kökünün sonuna;-ıyor,-iyor,-uyor,-üyor veya -yor eklerinden uygun olan birini getirmek yeterlidir.
Gelecek Zaman
-ecek,-acak eklerinin gelmesiyle oluşturulur
Genis Zaman
Türkcede genis zaman fiil kökünü sonuna -ir, -ir,-er, -ar,-ur eklerinden biri getirilerek olusturulur. Fiil kökü sesli bir harf ile bitiyorsa ayrica kök ve ek arasina -l harfi eklenir.
Yabancı Dillerle Etkileşimi
Türkçe Sözcük Dağarcığı
Türkçe Sözcük Dağarcığı köken tablo görünümü ; mavi öz türk sözcükleri, diğer renkler diğer dillerden Türkçeye geçen yabancı sözcükler
2005'te yayınlanan Güncel Türkçe Sözlük 104.481 sözcük içerir. Bu sözcüklerin % 14'ünün yabancı kökenli olduğu TDK tarafından tespit edilmiştir. 2005'te Almanyada yaygın olarak kulanılan Almanca "Duden Sözlükü" 120.000 Almanca sözcük dağarcığını içeriyor.

Türkçeye Geçen Yabancı Sözcükleri
Her ne kadar Atatürk'ün dil devrimi ile Türkçe, kökeni Arapça ve Farsça olan sözcüklerden arındırılmaya çalışıldıysa da, dil devriminin politik etkenlerle aksamasından ötürü bu iki dilden sözcükler, Fransızca sözcüklerle birlikte Türkçe sözlüğün önemli bir bölümünü oluşturmayı sürdürmektedir.
Türkçede yer alan sözcüklerin toplam %14,33'ü (104.481 sözcüğün 14.973'ü) yabancı dillerden Türkçeye girmiştir:[4]
Arapça: 6.497
Fransızca: 5.330
Farsça: 1.365
İtalyanca: 597
İngilizce: 541
izlandaca: 1
Rumca: 414
Almanca: 100
Latince: 75
Yunanca: 43
Rusça: 43
İspanyolca: 37
Ermenice: 25
Bulgarca: 19
Macarca: 19
Moğolca: 14
Japonca: 12
İbranice: 7
Portekizce: 3
Norveççe: 2
Soğdca: 2
Fince: 2
Arnavutça: 1
Korece: 1
Basın Dilindeki Yaygınlığı
Tuba Ersöz'ün bir araştırmasına göre, basındaki yabancı kökenli sözcük kullanımı halka göre daha yüksek bir konumda. Basın dili halka bilimsel dilden daha yakın olması gerekirken, Türkiye'deki bu tam tersine işleyen olgu dikkat çekici.
Araştırmaya göre dil devriminden bu yana basın dilinde Türkçe sözcük kullanımı artmış, Farsça ile özellikle Arapça sözcüklerin kullanımı büyük ölçüde düşmüştür. Buna karşın diğer dillerden alınan sözcüklerin kullanımında bir artış olmuştur, ki bu rakamların günümüzde daha da arttığı tahmin edilmektedir. [5]
Yıl
Türkçe sözcükler
Arapça sözcükler
Farsça sözcükler
Fransızca sözcükler
1931
% 35
% 51
% 2
% 6
1941
% 48
% 40
% 3
% 4
1951
% 51
% 35
% 3
% 6
1965
% 60,5
% 26
% 1
% 8,5
1995
% 70,9
% 19,7
% 1
% 8,4
2005
% 86
% 6
% 1
% 4,8
Yabancı kökenli sözcüklerden bazı örnekler:
Arapçadan: fikir, hediye, resim, insan, saat, asker, vatan, ırk, millet, memleket, devlet, halk, hain, kurban, şehit
Farsçadan: tahta, pazar, pencere, şehir, hafta, ateş, rüzgâr, ayna, can, dert, hoş, düşman, kahraman, köy
Yunancadan: liman, kutu, ırgat, lamba, filiz, kiraz
İtalyancadan: banyo, bavul, politika, gala, borsa, fanila, posta, iskele, jandarma
Fransızcadan: lüks, kuzen, pantolon, kuaför, hoparlör, kamyon, sürpriz, şans, detay, iskelet, anten, lavabo, eviye, tuvalet, polis
İngilizceden: pikap, tişört, mayın, miting, video, teyp, kod, çita, medya, sandviç
Almancadan: şalter, şvester, haymatlos, kuruş, beher

Türkçeden Diğer Dillere Geçen Sözcükler
Sırpça: 8965
Ermenice: 4260
Bulgarca: 3490
Yunanca: 2983
Farsça: 2969
Arnavutça: 2622
Rumence: 2780
Rusça: 2476
Arapça: 1990
Macarca: 1982
Ukraynaca: 800
İngilizce: 470
Çince:289
Çekçe :248
Urduca:227
Almanca :166
İtalyanca:146
Fince:110
Türkçe kökenli ya da alıntı sözcüklerden bazı örnekler:
cacık: Yunanca "zaziki"
denge (para): Rusça "dengi"
dilmaç (çevirmen): Almanca "Dolmetscher"
dolma: İngilizce "dolma", Yunanca "dolmalakis"
duman: Rusça'da "tuman"
koç: İngilizce'de "coach"
ordu: Almanca, İngilizce ve Fransızca "Horde"
yelek: İngilizce ve Fransızca gilet, ispanyolca gileco, jaleco, chaleco, arabca jalikah
yoğurt: İngilizce "yoghurt", Fransızca "yaourt", Almanca "Joghurt", İspanyolca "yogur"
yar (uçurum): Rusça "zar"
yarlık (ferman): Rusça "zarlık

linkler

http://www.imlakilavuzu.8m.com/
http://www.siirdefteri.com/
http://www.antoloji.com/siir/
http://siir.edebiyat.org/siir/
http://www.siirdemeti.com/
http://www.tdk.gov.tr/
http://www.tdkkitaplik.org.tr/

ŞİİR BİLGİSİ VE ŞİİR TÜRLERİ

Şiir, İlk insandan bu yana var olan ve kıyamete kadar da var olacak sanat dallarından biridir şiir. Geçmişten bugüne insanların tam bir tanım üzerinde anlaşamadığı, onu tarif etmeye ve belli bir kalıba sokmaya çalıştığı, bazı açıklamalarla şekillendirdiği ama söylenenlerle herkesi memnun edip tam bir metin üzerinde birleştiremediği bir muammadır şiir. Çoluk-çocuk, genç-yaşlı herkesin üzerinde bir görüşü olan ama belli ölçütlere sığmayan, insanı saran bir büyüleyicilikle kimilerine göre musikiye yaklaşan, kimilerine göre sadece manadan ibaret olan ama ne olursa olsun zevki, estetiği ve biçimiyle bizi her dem saran, hafızalarımızda (birkaç mısra bile olsa) yer eden, bir kelime oyunudur şiir.
LİRİK ŞİİR
İçten gelen heyecanları coşkulu bir dille anlatan duygusal şiir türüdür. Divan edebiyatında özellikle gazeller, murabbalar, şarkılar; halk edebiyatında koşmalar, semâiler bu türe örnektir. Yeni Türk edebiyatında ise türlü nazım şekillerinde yazılmıştır.
PASTORAL ŞİİR
Doğa güzelliklerini, orman, yayla, dağ, köy ve çoban hayatını ve bunlara karşı duyulan özlemleri anlatan şiir türüdür. "Pastoral" kelimesi "çobanlara ait" demektir. Batı edebiyatlarında doğrudan doğruya doğa manzaralarını canlı biçimde anlatan şiirlere idil, konuşma biçiminde yazılan pastoral şiirlere de eglog denir.
DİDAKTİK ŞİİR
Belli bir düşünceyi aşılamak ya da belli bir konuda öğüt, bilgi vermek, ahlâkî bir ders çıkarmak amacıyla öğretici nitelikte yazılan, duygu yönü zayıf şiir türüdür. Manzum hikâyeler ve fabllar bu türe girer.
EPİK ŞİİR
Konusu savaş, kahramanlık, yiğitlik ve yurt sevgisi olan ya da tarihî bir olayı coşkulu bir anlatımla işleyen uzunca şiirlere denir. Aynı anlamda destanî şiir, hamasî şiir ve kahramanlık şiir terimleri de kullanılır.
DRAMATİK ŞİİR
Hayatın trajik, komik, korkunç bir yanını göz önünde canlandırmak ya da tiyatroda oynanmak için yazılan şiir türüdür.
SATİRİK ŞİİR
Alay etmek, dalga geçmek veya güldürmek maksadıyla yazılan şiir türüdür.
MISRA (DİZE)
Ölçülü ve anlamlı, bir satırlık nazım birimidir.
BEYİT (İKİLİK)
Aynı ölçüde olan ve anlamca bir bütünlük oluşturan ve iki dizeden oluşan nazım birimidir.
ÖLÇÜ (VEZİN)
Şiirde dizelerin hece sayısına veya hecelerin ses değerine göre bir uyum içinde olmasıdır.
HECE ÖLÇÜSÜ:
Şiirde dizeleri oluşturan sözcüklerin hece sayılarının eşitliğine dayanan ölçüdür. Hece ölçüsüyle yazılmış dizeler okunurken belli yerlerde durulur.Durulan bu yerlere "durak" denir. Durak sözcüğün sonunda yer alır.
ARUZ ÖLÇÜSÜ:
Dizelerdeki hecelerin uzunluk ve kısalığına göre, açık ya da kapalı oluşuna göre düzenlenmesidir.Kısa heceler nokta(.) uzun heceler çizgi (-) ile gösterilir.
İmale: Aruz kalıbına uydurmak için kısa hecenin uzun sayılmasıdır.
Zihaf: Uzun heceleri kısa okumaktır.
SERBEST ÖLÇÜ:
Bu ölçüde hecelerin sayısı ya da uzunluğu kısalığı dikkate alınmaz.
REDİF
Mısra sonlarında yazılışları, okunuşları, anlamları ve görevleri aynı olan eklerin, kelime ve kelime gruplarının tekrar edilmesine "redif" denir.
*........uzakta*........plakta
KAFİYE
Şiirde mısra sonlarındaki ses benzerliklerine denir. Kafiyeyi oluşturan eklerin ya da kelimelerin; yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları ve görevleri farklı olmalıdır.
*...........derinden.*...........kederinden.
KAFİYE ÇEŞİTLERİ
YARIM KAFİYE:
Tek ses benzerliğine dayanan kafiyedir.
*............dizildi*............yazıldı.
TAM KAFİYE:
İki ses benzerliğine dayanan kafiye türüdür.
*.........karanlık*.........artık
ZENGİN KAFİYE:
Üç ya da daha çok ses benzerliğine dayanan kafiye türüdür.
*........... yolculuk*...........soluk
CİNASLI KAFİYE:
Anlamları ayrı, fakat yazılış ve okunuşları aynı olan kelime ve kelime gruplarının mısra sonunda tekrarı ile oluşan kafiyedir.
*...........vakit çok geç*...........nasıl geçersen geç.
KAFİYE ÖRGÜSÜ
DÜZ KAFİYE: "a a a b" ya da "a a b b" olmalı.
ÇAPRAZ KAFİYE: "a b a b" olmalı.
SARMA KAFİYE: "a b b a" olmalı

Gel gör beni aşk neyledi

Ben yürürüm yane yane
Aşk boyadi beni kane
Ne âkilem ne divâne
Gel gör beni aşk neyledi

Gâh eserim yeller gibi
Gâh tozarim yollar gibi
Gâh akarim seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi

Akarsulayin çaglarim
Dertli cigerim daglarim
Şeyhim anuban aglarim
Gel gör beni aşk neyledi

Ya elim al kaldir beni
Ya vaslina erdir beni
Çok aglattin güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi

Ben yürürüm ilden ile
Şeyh anarim dilden dile
Gurbette hâlim kim bile
Gel gör beni aşk neyledi

Mecnun oluban yürürüm
O yari düşte görürüm
Uyanip melûl olurum
Gel gör beni aşk neyledi

Miskin Yunus biçâreyim
Baştan ayaga yâreyim
Dost ilinden âvâreyim
Gel gör beni aşk neyledi
Yunus Emre
Bismillâh dep beyân eyley hikmet aytıp
Tâliblerge dürr ü gevher saçtım mena
Riyazetni kattığ tartıp kanlar yutup
Men defter-i sâni sözin açtım mena

Sözni aydım her kim bolsa didâr-taleb
Cânnı cânğa peyvend kılıp regni avlap
Garib yetim fakîrlerni köngli sıylap
Köngfi bütün halayıkdın kaçtım mena

Kayda körseng köngli sınuk merhem bolğıl
Andağ mazlum yolda kalsa hemdem bolğıl
Ruz-ı mahşer dergahığa mahrem bolğıl
Mâ u menlik halayıkdın kaçtım mena

Garib, fakir, yetimlerni Resûl sordı
Uşal tüni mi'râc çıkıp dîdâr kördi
Kaytıp tüşüp fakir halin sordı
Gariblerni izin izlep tüştüm mena

Ümmet bolsang gariblerge tâbi bolğıl
Ayet hadis her kim aytsa sâmi bolğıl
Rızk u ruzi her ne berse kâni bolğıl
Kâni bolup şevk şarabın içtim mena

Medinege Resul barıp boldı garib
Gariblikde mihnet tartıp boldı habîb
Cefa tartıp Yaratkanğa boldı karib
Garib bolup ukbalardın aştım mena

Akil erseng gariblerni köngli avla
Mustafâ dek elni kezip yetim kavla
Dünya-perest nâ-cinslerdin boyun tavla
Boyun tavlap deryâ bolup taştım mena

Işk bâbını Mevlâm açkaç menge tekdi
Tufrak kılıp hâzır bol dep boynum egdi
Bârân-sıfat melâmetni okı tegdi
Peykân alıp yürek bağrım teştim mena

Könglüm kattığ tilim aççığ özüm zâlim
Kur'an okup amel kılmay yalğan âlim
Garib cânım sarf eyleyim yoktur mâlım
Hakdın korkup otka tüşmey piştim mena

Altmış üçke yaşım yetti öttüm ğafil
Hak emrini mehkem tutmay özüm câhil
Rûze namâz kazâ kılıp boldum kâhil
Yaman izlep yahşılardın keçtim mena

Vâ-deriğa muhabbetni câmın içmey
Ehl u ayâl hânumândın tükel keçmey
Cürm ü isyan girihlerin munda çeçmey
Şeytân ğalib cân bererde şaştım mena

İmânıma çengel urup kıldı gamnâk
Pir-i muğân hâzır bol-dep saçtı teryâk
Şeytân-lain mendin kaçıp ketti bi-pâk
Bihamdillâh nur-ı imân açtım mena

Pir-i muğan hizmetide yügrüp yürdüm
Hizmet kılıp közüm yummay hâzır turdum
Meded kıldı azâzilni kavlap sürdüm
Andın songra kanat kakıp uçtım mena

Garib fakir yetimlerni kılğın şâdman
Halkalar kılıp aziz cânıng eyle kurbân
Taâm tapsang cânıng birle kılğıl mihman
Hakdın eştip bu sözlerni aydım mena

Garib fakîr yetimlerni her kim sorar
Râzi bolur ol bendedin Perverdigâr
Ey bi-haber sen bir sebeb özi asrar
Hak Mustafâ pendin eştip aydım mena

Yetti yaşda Arslan Bâbğa kıldım selâm:'
Hak Mustafâ emânetin kılıng inâm'
Uşal vaktda ming bir zikrin kıldım tamâm
Nefsim ölüp lâ-mekânğa aştım mena

Hurmâ berip başım silep nazar kıldı
Bir fursatta ukbâ sarı sefer kıldı
El-vedâ dep bu âlemdin güzar kıldı
Mekteb barıp kaynap coşup taştım mena
Sünnet ermiş kâfir bolsa berme âzâr
Köngli kattığ dil-âzârdın Hüdâ bizâr
Allah hakkı andağ kulğa seccin tayyâr
Dânâlardın eşitip bu söz aydım mena

Sünnetlerin mehkem tutup ümmet boldum
Yer astığa yalğuz kirip nurğa toldum
Hak-perestler makâmığa mahrem boldum
Bâtın tığı birle nefsni yançtım mena

Nefsim meni yoldın urup hâr eyledi
Telmürtürüb halayıkka zâr eyledi
Zikr aytturmay şeytân birle yâr eyledi
Hâzırsın dep nefs başını sançtım mena

Kul Hâce Ahmed gaflet birle ömrüng ötti
Vâ-hasretâ közdin tizdin kuvvet ketti
Vâ-veyletâ nedâmetni vaktı yetti
Amel kılmay kervân bolup köçtim mena
Ahmet Yesevi

uzun ince bir yoldayım

Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece

Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece

Uykuda dahi yürüyom
Kalmaya sebeb arıyom
Gidenleri hep görüyom
Gidiyorum gündüz gece

Kırkdokuz yıl bu yollarda
Ovada dağda çöllerde
Düşmüşüm gurbet ellerde
Gidiyorum gündüz gece

Şaşar Veysel işbu hale
Gâh ağlaya gâhi güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece.
Aşık Veysel Şatıroğlu

Kara Toprak

Dost dost diye nicelerine sarıldım
Benim sadık yarim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yarim kara topraktır

Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sadık yarim kara topraktır

Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi
Benim sadık yarim kara topraktır

Adem'den bu deme neslim getirdi
Bana türlü türlü meyva yetirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Benim sadık yarim kara topraktır

Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sadık yarim kara topraktır

İşkence yaptıkça bana gülerdi
Bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim dört bostan verdi
Benim sadık yarim kara topraktır

Havaya bakarsam hava alırım
Toprağa bakarsam dua alırım
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
Benim sadık yarim kara topraktır
Dileğin var ise Allah'tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Hak'tan
Benim sadık yarim kara topraktır

Hakikat ararsan açık bir nokta
Allah kula yakın kul Allaha
Hak'kın hazinesi gizli toprakta
Benim sadık yarim kara topraktır

Bütün kusurlarım toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarım düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sadık yarim kara topraktır

Herkim olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel'i bağrına basar
Benim sadık yarim kara topraktır
Aşık Veysel Şatıroğlu

naat

Seccaden kumlardı....
...................................
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı!

Mescit mü'min, minber mü'min...
Taşardı kubbelerden Tekbir,
Dolardı kubbelere "Amin!"

Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı...
Geceler ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı!

Kapına gelenler, ya Muhammed,
Uzaktan, yakından-
Mü'min döndüler kapından!

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet,Muhammed ümmetiydi.
Konsun -yine- pervazlara
Güvercinler;
"hu hu" lara karışsın
Aminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha'lar, Yasin'ler!

Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi...
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi...
Nerde kaldın ey Resul,
Nerde kaldın ey Nebi?

Günler, ne günlerdi, ya Muhammed;
Çağlar ne çağlardı;
Daha dünyaya gelmeden
Müminlerin vardı...
Ve birgün, ki gaflet
Çöller kadardı,
Halime'nin kucağında
Abdullah'ın yetimi,
Amine'nin emaneti ağlardı!

Hatice'nin koncası,
Aişe'nin gülüydün.
Ümmetinin gözbebeği,
Göklerin resulüydün...
Elçi geldin, elçiler gönderdin...
Ruhunu Allah'a,
Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke'de bunalırsan
Medine'ye göçerdin.

Biz dünyadan nereye
Göçelim ya Muhammed?
Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet
Altın devrini yaşıyor...
Diller, sayfalar, satırlar
(Ebu Leheb öldü) diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!

Neler duydu şu dünyada
Mevlid'ine hayran kulaklarımız:
Ne adlar ezberledi, ey Nebi,
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Kabe'ne siyahlar
Yakışmamıştır, ya Muhammed,
Bugünkü kadar!

Haset, gururla savaşta;
Gurur, Kafdağı’nda derebeyi...
Onu da yaralarlar kanadından,
Gelse bir şefkat meleği...
İyiliğin türbesine
türbedar oldu iyi!

Vicdanlar sakat
Çıkmadan yarına.
İyilikler getir, güzellikler getir
Adem oğullarına!

Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi Taif'tir, kimi Hayber'dir...
Fethedemedik, ya Muhammed,
Senelerdir!

Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi...
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi...
Günahın kursağında
Haramların peteği!

Bayram yaptı yabanlar:
Semave'yi boşaltıp
Save'yi dolduranlar...
Atını hendeklerden -bir atlayışta-
Aşırdı aşıranlar...
Ağlasın Yesrib,
Ağlasın Selman'lar!

Gözleri perdeliyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı...
Yere dökülmeyecekti, ey Nebi
Yabanların gözünde kalacaktı!
Konsun -yine- pervazlara
Güvercinler; "
hu hu"lara karışsın
Aminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha'lar, Yasin'ler!

Ne oldu, ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı, ey yol,Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar taşlar,Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar?

Uçsuz bucaksız çöllerde,
Yine, izler gelenlerin,
Yollar gideceklerindir.

Şu Tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir...
Örümcek ne havada,
Ne suda, ne yerdeydi...
Hakkı göremiyen
Gözlerdeydi!

Şu kutu, cinlerin mi;
Perilerin yurdu mu?
Şu yuva-ki bilinmez,
Kuşları hüdhüd müdür, güvercin mi, kumru mu?-
Kuşlarını, bir sabah,Medine'ye uçurdu mu?

Ey Abva'da yatan ölü
Bahçende açtı dünyanın
en güzel gülü;
Hatıran, uyusun çöllerin
Ilık kumlarıyla örtülü!
Dinleyene hala,
Çöller ses verir:
"Yaleyl!" susar,
Uğultular gelir.
Mersiye okur Uhud,
Kaside söyler Bedir.
Sen de, bir hac günü,
Başta Muhammed, yanında Ebubekir;
Gidenlerin yüzbin olup dönüşünü
Destan yap, ey şehir!

Ebubekir'de nur, Osman'da nurlar...
Kureyş uluları karşılarında
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
Ali'nin önünde kapılar açılır,
Ali'nin önünde eğilir surlar.
Bedir'de, Uhud'da, Hayber'de
Hak'kın yiğitleri, şehid olurlar...
Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;
Yerde kalmazdı ruh... kanadlıydı.

Konsun -yine- pervazlara
Güvercinler; "
hu hu"lara karışsın
Aminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha'lar, Yasin'ler!

Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Ya Muhammed, yarına;
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Adem oğullarına!

Yüreklerden taşsın
Yine imanlar!
Itri, bestelesin Tekbir'ini;
Evliya, okusun Kur'an'lar!
Ve Kur'an'ı göznuruyla çoğaltsın
Kayışzade Osmanlar!

Na'tini Gaalip yazsın,
Mevlid'ini Süleyman'lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan'lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!

Gel, ey Muhammed, bahardır...
Dudaklar ardında saklı
Aminlerimiz vardır!..
Hacdan döner gibi gel
;Mi'raç'tan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!

Bulutlar kanad, rüzgar kanad;
Hızır kanad, Cibril kanad;
Nisan kanad, bahar kanad;
Ayetlerini ezber bilen
Yapraklar kanad...
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler, kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilal-i Habeşi sustuysa
Ezanlarını Davud okusun!

Konsun -yine- pervazlara
Güvercinler;
hu hu"lara karışsın
Aminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha'lar, Yasin'ler!
Arif Nihat Asya

27 Eylül 2008 Cumartesi

dostlar beni hatırlasın

Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın

Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han konan göçer
Ay dolanır yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın

Can bedenden ayrılacak
Tütmez baca yanmaz ocak
Selam olsun kucak kucak
Dostlar beni hatırlasın

Ne gelsemdi ne giderdim
Günden güne arttı derdim
Garip kalır yerim yurdum
Dostlar beni hatırlasın
Acar solar turlu çiçek
Kimler gülmüş kim gülecek
Murad yalan olum gerçek
Dostlar beni hatırlasın

Gün ikindi aksam olur
Gör ki başa neler gelir
Veysel gider adı kalır
Dostlar beni hatırlasın
Aşık Veysel Şatıroğlu

Vatan

Ezanımdan alışıp tekbîre,
Buldunuz mutluluk, imanımla..
Vatan ettim sizi ey topraklar
Beş vakit damgalayıp alnımla
Arif Nihat Asya

Fetih Marşı

Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın?
Fatih’in İstanbul'u fethettiği yaştasın.

Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden..
Senin de destanını okuyalım ezberden...
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...

Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatih’in İstanbulu fethettiği yaştasın.!

Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!

Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan
!Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan ....

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasin;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...

Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın ?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!
Arif Nihat Asya

Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor

Şehitler tepesi boş değil,
Biri var bekliyor.
Ve bir göğüs, nefes almak için;
Rüzgar bekliyor.
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye?
Destanını yapmış, kasideye kanmış.
Bir el ki; ahretten uzanmış,
Edeple gelip birer birer öpsün diye faniler!
Öpelim temizse dudaklarımız,
Fakat basmasın toprağa, temiz değilse ayaklarımız
.Rüzgarını kesmesin gövdeler
Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar, kasideler.
Geri gitsin alkışlar, geri,
Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!
Ona oğullardan, analardan dilekler yeter,
Yazın sarı, kışın beyaz çiçekler yeter!
Söyledi söyleyenler demin,
Gel süngülü yiğit, alkışlasınlar
Şimdi sen söyle söz senin.
Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor!
Ve bir bayrak dalgalanmak için;
Rüzgar bekliyor!
Destanı öksüz, sükutu derin meçhul askerin;
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belli,
uttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye?..
Arif Nihat Asya

Bayrak

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,

Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku ne keder.
Gölgende bana da, bana da yer ver!
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar!
Yurda, ay-yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, herşeyim;
Yer yüzünde yer beğen
Nereye dikilmek istersen
Söyle seni oraya dikeyim!�
Arif Nihat Asya

15 Eylül 2008 Pazartesi

gönül feryadı

aşksız gençliğim geçip gidiyor
yarsız ömrüm gidip bitiyor
çiçeksiz hayatım geçiyor
aşksız çarpan kalbim bir aşk istiyor

hep yanlız mı kalacağım
gönlüm hep feryat mı edecek
hep seni seviyorum diyecek biri mi olmayacak
aşksız çarpan kalbim bir aşk istiyor

sevgi denizine ne zaman gireceğim
aşk çiçeği ne zaman koklayacağım
aşk pınarında ne zaman su içeceğım
aşksız çarpan kalbim bir aşk istiyor

keşke aşk gemisine bir yolcu olsam
kaderim bağırıyorum bir aşk vereceğin
ey kaderim aşksız gönlüme bir sevda istiyorum
aşksız çarpan kalbim bir aşk istiyor

süleyman çavuşoğlu